Hıristiyan âlemi, bugünkü İran ve Suudi Arabistan gibi devletleri örnek gösterip, İslamiyeti çağdışı olarak göstermek istiyorsa da, İslâm dini her hususta kusursuz ve bugün yirmibirinci asrın şartlarına tamamen uygun bir dindir. İlmi, fenni ve adâleti emreder, miskinliği meneder ve Avrupa'nın ancak ondokuzuncu asırdan itibâren tesis etmeğe başladığı sosyal adaletin kurucusu ve koruyucusudur. Eğer ilim adamları, gençler, İslam dinini gerçek kaynağından iyi öğrenip, dinin emrettiği şekilde fen bilgilerine sarılırsa dünyaya, tekrar adâlet, huzur gelir. Kimse kimseye zulmedemez. Sosyal adalet sağlanır. Dünyada rahat ve huzur içinde yaşanıldığı gibi, âhırette de ebedî, sonsuz saâdete kavuşulur. Tarihte bunun örnekleri çoktur. Mesela, Halife Ömer bin Abdülaziz zamanında, refah o kadar yükselmişti ki, Müslümanlar zekâtını verebilmek için, günlerce yol yürümek, zekât verecek kimse aramak zorunda kalıyorlardı. Çünkü herkes zengindi. Fakir kimse bulmak çok zordu. Zamanımıza bakalım. Bugün Amerika'da, insanlar arasında o kadar büyük uçurum var ki, bir tarafta adam dolar milyarderi; turistlik seyahat için yirmi milyon dolar verip uzaya gidiyor, diğer tarafta, adam karnını doyuracak ekmek bulamıyor. On dolar için New York'un göbeğinde köprü altlarında gece adam öldürüyor. Dengeler tamamen altüst olmuş. Şimdi Amerika, bu sosyal dengeyi nasıl sağlayabileceğini kara kara düşünmektedir. Dinli olsun, dinsiz olsun, inansın inanmasın, herhangi bir kimse, bilerek veya bilmeyerek, dinin ahkâmına, yâni emir ve yasaklarına ne kadar uyarsa, dünyada o kadar râhat ve huzûr içinde yaşar. Şöyle bir misal verelim: Faydalı bir ilâcı kullanan herkes, dertten, sıkıntıdan kurtulur. Mesela, aspirin kullanan bir kimse, Hıristiyan da olsa Müslüman da olsa baş ağrısını keser. Bunun gibi, dinli olsun dinsiz olsun, çok kimsenin ve Müslümân olmayan, hattâ İslâm düşmanı olan bazı milletlerin birçok işlerinde, başarılı olmaları, rahat, huzûr içinde yaşamaları, inanmadıkları, bilmedikleri hâlde, Kur'ân-ı kerîmin ahkâmına uygun olarak çalıştıkları içindir. Aksine, Müslümân olduklarını söyleyen, âdet olarak ibâdetleri yapan, çok kimsnin ise, sefâlet, sıkıntılar içinde yaşamalarının sebebi de, Kur'ân-ı kerîmin gösterdiği ahkâma ve güzel ahlâka uymadıkları içindir. Gerçek manada İslamiyeti bilen, ona düşman olamaz. Tabiî ki beyinleri yıkanmış cahiller, işin neticesini düşünemeyecek hale getirilenler, zaten yaptıklarını emir gereği yapmaktadırlar. İslâm dînini bilmedikleri için, ona karşı olanlar, asırlar boyunca yaptıkları kanlı ve acı tecrübelerle anladılar ki, îmânını yıkmadıkça, Müslümân milleti yıkmağa, imkân yoktur. Son iki asırdır Batı, genç nesilleri, bilgisiz, dinsiz bırakarak onları mânevî cepheden vurmayı hedef edindi. Bu yolda trilyonlar döktüler. Müslümân kılığına soktukları fen adamı, din âlimi, hattâ Müslümânların hâmîsi şekline girip, temiz gençlerin îmânlarını çalmağa koyuldular. Kötülükleri hüner şeklinde, îmânsızlığı moda şeklinde gösterdiler. Kendilerinde bulunan ahlâksızlıkları, Müslümânlara, İslâm büyüklerine atfederek, o temiz insanları kötülemeğe, evlâtları babalarından soğutmağa uğraştılar. Tarihimize de dil uzatıp, parlak ve şerefli sayfalarını karartmağa, temiz yazılarını lekelemeğe, vak'a ve vesîkaları değiştirmeğe kalkıştılar. Bütün bunlara rağmen İslamiyeti yıkamayınca, şimdi taktik değiştirerek, İslamiyeti Hıristiyanlığa benzetmek istiyorlar. Diyalog, hoşgörü adı altında, Hıristiyanlıkla kaynaştırıp sadece İslamiyetin adını bırakarak yok etmek istiyorlar. İnanıyorum ki, halkımız daha önceki oyunları bozduğu gibi, İngilizlerin rehberliğinde Batı'nın bu yeni oyununu da bozacak, gerçek huzurun kaynağı olan ecdadının dinine sahip çıkacaktır.