Mümin ölür ölmez, dünyada mahpus gibi olduğu, Allahü teâlânın fazlı ile kendisine bildirilir. Karanlık bir evde hapsedilip geniş bir bahçeye kapısı açılan bir insan gibi olur. Böyle, ağaç, meyve, yeşillik ve kuşlarla süslenmiş olan o geniş bahçeyi gören insan daha o karanlık eve girmek ister mi? Peygamber Efendimiz bu hususta bir darb-ı mesel getirerek ölen bir kişi hakkında: "Bu adam dünyadan göç etti ve dünyayı ehline terketti. Şâyet bu ayrılışından memnun ise, sizden her hangi birinizin anne rahmine dönmek istemediği gibi, o da dünyaya dönmek istemez" buyurmuştur. Yâni dünyaya nisbetle âhiret, ana rahmine nisbetle dünya gibi olduğunu anlatmak istemiştir. Bir adamın öldüğünü haber verdiklerinde, Peygamber Efendimiz: "Ya istirâhattadır veya dünyadakiler ondan istirahata kavuştular" buyurdu. İyi insan ise istirâhat etti, kötü insan ise millet, şerrinden kurtuldu. "Ölmüş olan herkes hayattakilerin ne yaptıklarını, hattâ kendisini yıkayıp kefenlediklerini de bilir ve onlara bakar." Mâlik bin Enes de: "Mü'minlerin ruhları, istedikleri taraflarda dolaşmak için serbesttirler" dedi. Lokman bin Beşîr de, minberde iken Peygamber Efendimizin: "İyi bilin ki, dünyadan (dünyaya nisbetle) sineğin dünya boşluğunda dolaştığı boşluk kadar zaman kalmıştır. Ölülerden olan kardeşleriniz hakkında sizi Allah'a havâle ederim. Zîra sizin her yaptığınız onlara arzolunur" buyurduğunu duydum, demiştir. Peygamber Efendimiz: "Kötü işlerinizle ölülerinizi rezil etmeyin. Zîra sizin amelleriniz onlara arzolunur" buyurmuştur. Bunun için Ebû'd-Derdâ ölmüş olan dayısı için: "Allah'ım, Abdullah bin Revâha'nın karşısında rezil olacağım kusuru işlemekten sana sığınırım" demiştir. Ebû Saîd el-Hudrî Peygamber Efendimizin, "Ölü, kendisini yıkayanı, taşıyanı ve mezara indireni bilir" dediğini rivâyet etmiştir.