İyiliği emredip kötülüğe mânî olmak kolay değil. Bunu yapmak isteyen kimsenin beş şeye dikkat etmesi lazımdır. Bunlardan birincisi ilimdir. Çünkü ilmi olmayan yani câhil kişi, iyiliği emredip kötülüğe mânî olma işini iyi yapamaz. Faydalı olmak isterken, zararlı olur. Kaş yapayım derken göz çıkarır. İkincisi, iyiliği emredip kötülüğü önleme işini yaparken, sırf Allah rızâsını düşünmektir. Dünyalık menfaat söz konusu olmamalıdır. Üçüncüsü, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirilmeye çalışılan kişiye, sevgi ve şefkatle muâmele etmek; sert, kaba ve kırıcı davranmamaktır. Çünkü, Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâm ile kardeşi Hârûn aleyhisselâmı Fir'avn'a gönderirken kendilerine şöyle emretmiştir: "Fir'avn'a gidin. O, hakîkaten azdı. Gidin de, yumuşaklıkla, tatlılıkla söz söyleyin. Olur ki söz dinler." SABIRLI VE DAYANIKLI OLMALI Dördüncüsü, sabırlı ve dayanıklı olmaktır. Çünkü Allahü teâlâ, Lokmân aleyhisselâm kıssasında şöyle buyurur: "Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış. Bu yüzden mâruz kalacağın şeylere katlan!" Beşincisi, nasîhat eden, "yap" dediklerini kendisinin de yapması, "yapma" dediklerini kendisinin de yapmamasıdır. Talkını başkasına verip, salkımı kendisi yutar duruma düşmemelidir. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde Yahûdîlere hitâben şöyle buyurmaktadır: "Ey Yahûdî bilginleri, siz, insanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz? Hâlbuki kitap da (Tevrat) okursunuz. Siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?" Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Mi'râc gecesi semâya çıkarıldığım zaman birtakım adamlar gördüm. Makaslarla dudakları kesiliyordu. Sordum: - Kimdir bunlar yâ Cebrâil? - Bunlar senin ümmetinin, insanlara iyiliği emredip kötülüğü menettikleri hâlde, kendilerini unutan ve kendi söyledikleriyle kendileri amel etmeyen hatipleridir." Gerçekten birtakım âlimler, hatipler ve vâizler vardır ki, halka iyilikten, güzel ahlâktan bahsederler. Kötülükleri önlemeye çalışırlar. Bu husûsta gayret gösterirler. Fakat başkalarına söylediklerine kendileri uymazlar. Allahın kitabını okurlar, fakat okudukları ile amel etmezler. Katâde'nin belirttiğine göre Tevrat'ta şöyle yazılıydı: "Ey âdemoğlu! Sıkılınca beni çağırırsın, fakat ferahlayınca beni unutursun! Gittiğin bu yol bâtıldır." Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Ey ümmetim, ey eshâbım! Bugün siz, Rabbinizden bir beyân üzeresiniz. Hayâtınızı Allahın size gösterdiği yolda geçiriyorsunuz. Sizde, geçim ve cehâlet sarhoşluğundan ibâret iki sarhoşluk zuhûr etmez. Bugün sizler iyiliği emrediyor, kötülüğü önlüyor ve Allah yolunda cihâd yapıyorsunuz. Fakat ileride sizi dünya sevgisi sardığı zaman, bugünkü vasıflarınızdan ayrılacaksınız. Artık iyiliği emretmeyecek, kötülükten vazgeçirmeyecek ve Allah yolunda cihâd yapmayacaksınız. Allah yolunun haricinde cihâd yapacaksınız. O günlerde yaşayıp da gerek gizli olarak ve gerekse âşikâre Allahın kitâbı ile amel edenler, tıpkı ilk muhâcirlerle ensâr gibidirler." Abdullah bin Mes'ûd hazretleri buyurdu ki: Sizden biri Allahın dînine aykırı bir işi görür de, ona mânî olmak elinden gelmezse, kalbi ile, işlemekte olan o kötü işi beğenmemelidir. En azından bu işten üzüntü duymalıdır. KÖTÜLÜĞE MANİ OLAMIYORSA Eshâb-ı kirâmdan bir zât buyurdu ki: Sizden biri bir kötülüğü görür de, onu önlemek elinden gelmezse üç defa şöyle desin: "Allahım, işlenmekte olan şu iş senin dînine aykırıdır. Fakat onu önlemeye gücüm yetmiyor. Bunun için beni cezâlandırma!.." Hâlis bir niyetle bunu söylerse, ona, iyiliği emredip kötülüğü men etmiş gibi sevâb verilir. Müslümanın bulunduğu yerde kötülükler çok yayılmış ise, kötülüklere engel olması mümkün değil ise; kendisi de bunlardan zarar görüyorsa, dînin emirlerini tam olarak yerine getiremiyorsa, buradan uzaklaşması, dînin emir ve yasaklarını yerine getirebileceği bir yere gitmesi lâzımdır. Peygamberimiz buyurdu ki: "Kim ki dînini muhâfaza etmek maksadıyla bir yerden başka bir yere göç ederse, velev bir karış dahî olsa, Cennete girmeğe hak kazanır."