Ku­sur­suz na­maz i­çin

A -
A +

İmam-ı Rab­ba­ni haz­ret­le­ri bu­yur­du ki: Na­ma­zın ku­sur­suz, ka­mil ol­ma­sı, fı­kıh ki­tap­la­rın­da uzun uza­dı­ya ya­zıl­mış olan farz­la­rı­nı, va­cib­le­ri­ni, sün­net­le­ri­ni ve müs­te­hab­la­rı­nı yer­le­ri­ne ge­tir­mek­le olur. Na­ma­zı ta­mam­la­mak için, bu dört şey­den baş­ka ya­pı­la­cak bir şey yok­tur. Na­maz­da hu­şu, bu dört şe­yi yap­mak­tır. Kal­bin hu­du­u, ya­ni Al­lah kor­ku­su da yi­ne bun­la­rı ta­mam yap­mak­la olur. Ba­zı­la­rı, bu dör­dü­nü uzun uza­dı­ya öğ­re­nip ez­ber­le­mek­le, na­ma­zı­mız ta­mam ol­du de­yip, bu öğ­ren­dik­le­ri­ni iyi yap­mak­ta gev­şek dav­ran­mış­lar. Bun­dan do­la­yı na­ma­zın ke­ma­la­tın­dan az bir şey ka­za­na­bil­miş­ler­dir. Bir kıs­mı da, na­maz­da dün­ya­yı unu­tup, kalp­le­ri­nin Al­la­hü tea­la ile ol­ma­sı­na ehem­mi­yet ve­rip, aza­la­rın edep­li bu­lun­ma­sı­nı gö­zet­me­miş­ler. Yal­nız farz­la­rı ile sün­net­le­ri­ni ye­ri­ne ge­tir­miş­ler­dir. Bun­lar da na­ma­zın ha­ki­ka­ti­ni an­la­ya­ma­mış­tır. Na­ma­zın ke­mal bul­ma­sı­nı, na­maz­dan baş­ka şey­de ara­mış­lar­dır. Na­maz­da kal­bin ha­zır ol­ma­sı, şart de­ğil­dir. Ha­dis-i şe­rif­te, "Kalb ha­zır ol­maz­sa, na­maz da ol­maz" bu­yu­rul­du ise de bu, kal­bin, yu­ka­rı­da bil­di­ri­len dört şe­yin ya­pıl­ma­sın­da ha­zır ol­ma­sı, uya­nık ol­ma­sı de­mek­tir. Ya­ni bun­la­rın hep­si­nin ya­pıl­ma­sın­da gev­şek­lik ol­ma­ma­sı­na dik­kat et­mek­tir. Kal­bin bun­dan baş­ka, ha­zır ol­ma­sı­nı dü­şü­ne­mi­yo­rum. Bir gün Re­su­lul­lah Haz­re­ti Ali'ye, "Ya Ali! Se­nin na­ma­zın far­zı­na, va­ci­bi­ne, sün­ne­ti­ne, müs­te­ha­bı­na ria­yet et­men ge­rek­tir" bu­yur­duk­la­rın­da, en­sar­dan bir zat de­di ki: "Ya Re­su­lal­lah! Haz­re­ti Ali bun­la­rın cüm­le­si­ni bi­lir. Bi­ze, bir na­ma­zın far­zı­na, va­ci­bi­ne, sün­ne­ti­ne, müs­te­ha­bı­na ria­yet et­me­nin fa­zi­le­ti­ni be­yan bu­yur. Biz da­hi, ona gö­re amel ede­lim." Re­su­lul­lah efen­di­miz bu­yur­du ki: "Ey be­nim üm­me­tim ve Es­ha­bım! Na­maz, Al­la­hü azim-üş-şa­nın hoş­nud ol­du­ğu­dur. Fe­riş­teh­le­rin sev­di­ği­dir. Pey­gam­ber­le­rin sün­ne­ti­dir. Ma­ri­fe­tin nu­ru­dur. Ama­lin ef­da­li­dir. Be­de­nin kuv­ve­ti­dir. Rız­kın be­re­ka­tı­dır. Ca­nın nu­ru­dur. Dua­nın ka­bu­lü­dür. Me­lek-ül-mev­te şe­fa­at­ci­dir. Ka­bir­de çı­rağ­dır. Mün­ker ve Ne­kir ha­ze­ra­tı­na ce­vap­tır. Kı­ya­met gü­nün­de, üze­ri­ni­ze sa­ye­ban­dır. Ce­hen­nem ile ara­nız­da per­de­dir. Sı­ra­tı yıl­dı­rım gi­bi ge­çi­ri­ci­dir. Cen­net­te ba­şı­nı­za tac­dır. Cen­ne­tin anah­ta­rı­dır." > Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.