Kudüs'ün huzur devirleri

A -
A +

Kudüs'ün, asırlarca süren karanlık zulüm devri, 638 senesinde hazret-i Ömer'in Kudüs'ü muhasara etmesiyle son buldu. Kudüs halkı, hazret-i Ömer'e şehrin anahtarlarını bizzat kendileri teslim etti. Böylece kendi devletleri olan Bizans'ın ağır vergi ve işkencelerinden eziyet ve cefalarından ve zulümlerinden kurtuldular. Çok kısa zamanda düşman zannettikleri Müslümanlardaki adâlet ve merhameti açıkça gördüler. İslâmiyetin, iyilik ve güzelliği emreden ve insanları dünya ve âhiret saâdetine kavuşturan bir din olduğunu anladılar. En küçük bir zorlama olmadan bölük bölük, mahalle mahalle İslâmiyeti kabul ettiler. Kudüs'ü fethedip İslâm topraklarına katan hazret-i Ömer, Kudüs halkına tarihin şeref levhalarına geçen şöyle bir emân (teminat) mektubu verdi: "Müslümanlar, Hıristiyanların kiliselerine zorla girmeyecek, kiliseleri yakıp yıkmayacak, mallarına zarar vermeyecek, dinlerini ve ibâdet tarzlarını değiştirmeleri ve İslâm dînine girmeleri için kendilerine karşı hiçbir zor kullanılmayacak. Hiçbir Müslümandan en ufak bir zarar bile görmeyecekler. Eğer kendiliklerinden memleketten çıkıp gitmek isterlerse varacakları yere kadar canları, malları, ırzları üzerine emân verilecektir. Eğer burada kalmak isterlerse tamamen temînât altında olacaklar. Bunun karşılığı olarak cizye (gelir vergisini) vereceklerdir. Ekin biçme zamanına kadar onlardan hiçbir vergi alınmayacaktır." Her gelen, Kudüs halkını kılıçtan geçirirken, Hazret-i Ömer işte böyle haklar verdi. Kudüs'ün zengin sebze tarımından elde edilen gelir fakir halka tahsis edildi. Selâhaddîn-i Eyyûbî de Kudüs halkına çok iyi davrandı. Vergileri indirdiği gibi, Haçlıların kilise hâline çevirdikleri câmileri eski durumlarına getirdi. Memlûkler döneminde de Kudüs bir ilim, irfan ve huzur merkezi hâline geldi. Kudüs halkı en huzurlu devrelerinden birini de Osmanlılar zamanında yaşadı. Bugün Filistin'de yaşayan yaşlılar Osmanlılar zamanındaki, bereketin huzurun hasretiyle yanıyorlar. Gençleri İngilizler tarafından Osmanlı düşmanı olarak yetiştirildiği için bunun farkında değiller. Tam 400 sene Filistin, Osmanlı Devletinin hâkimiyetinde kalmıştır. Sekiz buçuk sene içinde Osmanlı Devletini iki misli büyülten Yavuz Sultan Selim Han, çok kuvvetli târih, strateji, siyâset ve taktik bilgisine sâhipti. İslâm ülkelerinin zayıf ve parçalanmış olmasının tehlikesini gören nâdir bir devlet adamıydı. Bir gün İslâm ülkelerinin Hıristiyan veya Yahûdîlerin sömürgesi olmaması için, o devirde en güçlü İslâm devleti olan Osmanlı Devleti etrâfında topladı. Nitekim Osmanlı Devleti yıkılınca bütün İslâm ülkeleri Hıristiyan ülkelerin sömürgesi oldular. Osmanlı Devletinin en büyük hizmeti, Filistin'de Yahûdî Devleti (İsrail'in) kurulmasını 430 sene geciktirmiş olmasıdır. İsrâil yarım asır önce kurulmuş olsaydı, bugün bütün Arap ülkeleri İsrâil işgâlinde olacaktı. Bir asır önce kurulsaydı bütün Müslümanlar imhâ edilmiş ve sapık yollarla İslâmiyetten uzaklaştırılmış olacaktı. Osmanlı Devleti, Yahûdînin, Müslümanları ve İslâmiyeti imhâ plânını engellemiştir. Yahudilere toprak vermediği için Sultan Abdülhamid Han tahtından olmuş, ömrünü sıkıntı içinde dört duvar arasında tamamlamıştır. Batı tarafından, tarih ve din cahili olarak yetiştirilen halk bunun farkında değil. Osmanlıya dua edeceklerine Batı ile işbirliği yapıp düşman oldular. Ecdatlarının yolu olan Ehli sünnet yolunu terkedip, mezhepsizlerin, teröristlerin yoluna saptılar. Bundan dolayı Filistinliler ve diğer İslam ülkeleri Osmanlıdan sonra iflah olmadı. İster istemez insanın aklına geliyor acaba bugün çekilen sıkıntılar, görülen zulümler bunun bir bedeli midir? Zalime yardım eden onun mutlaka zulmüne uğrar. Tabii ki bu arada kurunun yanında yaş da yanıyor. Ancak, Cenab-ı Hak bunlara çektikleri sıkıntıların karşılığını ahırette fazlasıyla verecektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.