Ehl-i sünnet âlimlerinin kitablarında, dinden olduğu, yani inanılması lâzım olduğu bildirilen şeyleri, kalbin tasdîk etmesine, kabûl etmesine, inanmasına iman denir. Kalbde iman bulunduğuna alâmet, küfürden teberrî etmek, kaçınmaktır ve kâfirlikten, kâfirlere mahsûs olan şeylerden meselâ, boynuna haç takmak, beline zünnâr bağlamak ve bunun gibi, kâfirlik alâmeti olan şeyleri kullanmaktan sakınmaktır. Küfürden teberrî demek, Allahü teâlânın düşmanı olan Yahudileri, Hıristiyanları ve diğer kafirleri, sevmemektir. Kâfirler, kuvvetli, hâkim olup da, zararlarından korkulduğu zaman, kalbi ile sevmemek, korku olmadığı zaman, hem kalb, hem de her vâsıta ile karşı koymak lâzımdır. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde sevgili Peygamberine "sallallahü aleyhi ve sellem" kâfirleri ve münâfıkları sevmemeği, çalışıp, onlardan üstün olmağı emrediyor. Çünkü, Allahü teâlânın ve Peygamberinin düşmanlarından uzak olmadıkça O ve Resûlü sevilmiş olmaz ve seviyorum demek doğru olmaz. Bir kimse, imanım var dese, fakat küfürden teberrî etmese, hem Müslümanlığa, hem de dinsizliğe inanmış, iki dinli olmuş olur ki, bunlara (Mürted) denir. Bunlara münâfık gözü ile bakmak lâzımdır. Kalbde iman bulunması için, küfürden teberrî, elbette lâzımdır. Bu teberrînin en aşağı derecesi kalb ile teberrîdir. En yüksek, en iyi derecesi de, hem kalb ile, hem kalıp ile olmaktır. Yani, kalbdeki ayrılığı söz ile, hareket ile belli etmektir. Bazıları, sevginin bu şartını, Ehl-i beyti yani Peygamberimizin akrabâsını ve torunlarını sevmekte yanlış kullanıyor. Bunları sevmek için, Peygamberimizin üç halîfesine ve Müslümanlardan bir çoğuna düşmanlık etmek lâzımdır diyor. Bu sözleri, çok yanlıştır. Çünkü sevginin alâmeti, sevgilinin düşmanlarını sevmemektir. Yoksa sevgiliden başka, herkese düşmanlık demek değildir. Peygamberimizin Eshâbı, Ehl-i beyte düşman değil idi. Hele Eshâb-ı kirâmın en büyükleri olan bu üç halîfe, Peygamberimizin uğruna mallarını, cânlarını fedâ etti. Mevkilerini, şöhret ve itibârlarını, Onun için terk etti. Müslümanların Ehl-i beyti sevmesi, Kur'ân-ı kerîmde açıkça emir olunuyor. Resûlullahın saadet-i ebediyeye çağırması ve kavuşturması ni'metinin şükrü, karşılığı olarak, Ehl-i beytin sevgisi isteniyor. O hâlde, nasıl olur da, bu büyüklerin, Ehl-i beyte düşmân olması düşünülebilir ve söylenebilir!..