Dün, başı açık kadın ve erkeklerden oluşan varlıklı, eğitimli ve entel bir grubun Çamlıca'daki Subaşı Camii'nde topluca karışık cuma namazı kıldığından bahsetmiştik. Bu tip eylemlere katılanları (eylemi yönlendiren militanlar hariç) iki gruba ayırabiliriz. Birincisi; altyapısı olmayan, temel dinî bilgilerden mahrum cahil insanlardır. Bunlar işin aslını bilmedikleri için, kandırılmaya, yönlendirilmeye, istismara müsait kimselerdir. Demagoji ve mantık oyunlarını ilim zannederler; çünkü gerçek ilmi bilmezler. İlimle değil, basit akılları ile hareket ederler. Böyle olduğu için de, tuzağa yakalanmaları kolay olur. İkincisi; inanç boşluğunda olan kimseler. İnsan, yaratılıştan bir şeye inanma ihtiyacını hisseder. İnsan, doğru veya yanlış bir şeye inanmazsa, huzursuz olur. Bunlar bu tür inançsızlık boşluğuna düşmüş, genelde, dinle pek ilgisi olmayan kimselerdir. Birileri fırsattan istifade edip boşluğu dolduruyor. Sen doldurmazsan birileri doldurur. Boşluğu da herkes kendine göre dolduracak. Fırsatlar değerlendirilerek İslamda "Reform"un yolu açılacak. Nitekim şu teklif gerçek niyetini ortaya koyuyor: "İki-üç yıl önce, ABD'de, Afrika kökenli Müslümanların camilerde, kiliselerde olduğu gibi sırada sandalyede oturarak ibadet ettiklerini görmüştüm. Namaz illa bildiğimiz klasik rükü, secde biçimi ile mi kılınmalıdır. Kadınla erkeği daha kolay yan yana getirecek bir biçimde kılınamaz mı? Müslümanlığın Protestanlıştırılması kavramını geçenlerde Paris'te, 'Avrupa'nın İstikrar Girişi' adlı bir kuruluş tarafından hazırlanan raporda görmüştüm. Bu kavramı, İslam'da bir reform başlaması anlamında kullanıyorlardı. Sanıyorum bu gelişmenin ilk cesur işaretlerine tanık oluyoruz!.." İşte bu tür eylemlerin nihai hedefi bu. Kuralsız, şartsız herkesin kendine göre bir din anlayışının yolunu açmak. Böylece asırlardır yıkamadıkları İslamı bu yolla içeriden yıkmak. Halbuki, her ibadetin kendine mahsus kuralları vardır. Bu kuralları da koyan dinin sahibi Cenab-ı Haktır. Her Müslüman o kuralları kabul ederek Müslüman olur. Hiç kimsenin kendi anladığına göre kural koyma hakkı yoktur. Kural koymaya kalkışırsa artık o din Cenab-ı Hakkın dini olmaktan çıkar, kuralı koyan kimsenin dini haline gelir. Bu da "dinsizlik" demektir. Allahü tealanın koyduğu kurallara uyulmaz herkes yeni kural koymaya, dini değiştirmeye kalkışırsa, ortaya insan sayısı kadar din çıkar. Artık bu değişik şekillere de din denmez, felsefe, şahsi düşünce denir. Din ile felsefeyi, şahsi düşünceyi birbirinden ayırmak gerekir. Kimse benim aklıma göre böyle olması lazım, diyemez. Çünkü, akıl göz gibidir, İslâmiyet de ışık gibidir. Göz karanlıkta cisimleri göremez. Görmesi için ışık gerekir. Akıl da hakikati göremez. Görmesi için İslâm ışığı gerekir. Eğer İslâm, hak ile batılı bildirmeseydi, aklımızla bulmamız mümkün değildi. Her ne kadar akıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvet ise de, her işte ölçü olmaz. Allahü teâlâya ait bilgilerde akıl senet olmaz. Akıl, kendi başına dinin emir ve yasaklarını bilseydi, peygamberlere, âlimlere lüzum kalmazdı. Allahü teâlâ, kullarını, kendisini tanımaları ve ibâdet etmeleri için yarattı. İbadetin nasıl yapılacağını da Peygamberimiz vasıtasıyla kullarına bildirdi. Kullarına bırakmadı. Bir insan, kendi görüşü, anlayışı ile ibadet yaparsa, O'na kulluk yapmamış olur. Resûlullahın bildirdiklerinde eksik veya fazlalık bulmuş olur. Hâlbuki dinde eksiklik olmaz. Böyle yapılırsa daha iyi olur demek, Resûlullahın bildirdiğini beğenmemek olur. Hadis-i şerifte "İbadetleri bizim gibi yapmayan bizden değildir" buyuruldu. > Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29