Son aylarda yoğunlaşan misyonerlik faaliyetlerinden herkes şikayetçi. Aslında misyoner faaliyetleri yeni değildir. 150 yılı aşkın süredir devam ediyor. Fakat bazı tarihi dönüm noktalarında doz artırıldığı için daha çok fark ediliyor. Geçmişte de, Tanzimat ve Gülhane Fermanı ile bu faaliyetler yoğunlaştırılmıştı. Şimdi ise, AB süreci ile yine dozaj artırıldı. Bilhassa, aşırı Batı hayranı Reşîd Paşa'nın hazırladığı, "Gülhâne Fermânı"ndan sonra, Osmanlı Devletindeki misyoner faaliyetleri yoğunluk kazandı. Bu maksatla Anadolu'nun en güzel yerlerine kolejler kuruldu. Fermândan sonra, Harput'ta, Fırat Koleji açıldı. Bu arada misyonerler, Harput ovasında 62 adet misyonerlik merkezi ve 21 adet de kilise açmışlardı. Altmışaltı Ermeni köyünden 62'sinde misyoner teşkilâtı kurulmuş ve her üç köy için bir kilise yapılmıştı. Yediden yetmişe, bütün Ermeniler Müslümanlara ve Osmanlı'ya karşı düşman edilmişti. Misyoner kadınlar da, Ermeni kadınlarını ve kızlarını bu husûsta yetiştirmek için, büyük gayret sarfetmişlerdi. Meşhûr kadın misyoner Maria A.West, daha sonra neşrettiği (Romence of Missongn) kitâbında, "Ermenilerin rûhuna girdik, hayâtlarında ihtilâl yaptık" demektedir. Bu maksatla Fırat Kolejinden sonra Gaziantep'te Antep Koleji ve Merzifon'da Anadolu Koleji, İstanbul'da ise Robert Kolejiaçıldı. Bu arada, Anadolu kaynamaya başladı. Ermeni komitacılar, Müslümanları insâfsızca katlediyordu. Yapılan araştırma sonucu, 1893'teki büyük katliamları yapan komitacıların bu kolejde yuvalandıkları, bütün faaliyetlerini burada yaptıkları ve başkanlarının Kayayan ve Tumayan adlı kolej öğretmenlerinin olduğu ortaya çıkarıldı. Bu sebeple, İngiltere ile Osmanlı devletinin arası açıldı. Batı, geçmişte zorbalıkla, vahşetle yaptığı misyonerlik faaliyetlerini bugün kibar bir görüntü vererek icra etmektedir. Batı'nın Osmanlı düşmanlığının da gerçek sebebi din idi. Osmanlı'ya Müslüman oldukları için düşmandılar, bunun için Osmanlı'yı yıktılar. Peki bu durum muvacehesinde biz ne yapmalıyız? Gerçekleri, realiteyi bilip buna göre hareket etmeliyiz. Hıristiyanlar, Müslüman mahallesinde nasıl salyangoz satar, nasıl İncil dağıtırlar, diyerek bağırıp çağırmanın hiçbir faydası yoktur. Geçmişte de (Tanzimattan beri) bugün de bu faaliyetleri yasaklayan kanuni bir engel yoktur. Mevcut kanunlara göre, herkes kendi dini inancını yayar, kimse buna engel olamaz. Bugün yapılacak iş, Müslümanların da dinlerini yaymak için aynı şekilde yoğun faaliyet göstermeleridir. Adamlar ta, Amerika'dan, İngiltere'den, Almanya'dan kalkıp gelip ülkemizde dinlerini tanıtan ücretsiz kitap dağıtıyorlar. Bizler burada ne yapıyoruz? Kaç kişiye dinimizi anlatan; "İslam Ahlakı","Herkese lazım Olan İman" gibi kitap hediye ettik, kaç kişiye dinimizi anlattık? Bunun muhasebesini yapalım. 150 yıldır çalışmalarına rağmen bir netice alamıyorlardı, fakat son yıllarda netice almaya başladılar. Çünkü, dinimizi bilen ve yaşayan azaldı; dinden bihaber hale geldik. İslam tarihi boyunca, dinini bilen ve yaşayan bir tek Hıristiyan olmuş Müslüman yoktur. Güzel dinimiz öğretilmez inançta boşluk bırakılırsa birileri gelip bu boşluğu doldurur. Buna kimse mani olamaz. Misyonerlerin ülkemizde ne işi var, diye kuru gürültünün de bir faydası olmaz. Ecdadımızın bize emanet ettiği güzel dinimizi bizden sonrakilere ulaştırmak zorundayız. Yoksa ahirette, hem ecdamızın hem de bizden sonraki nesillerin iki elleri bizim yakamızda olacaktır. Bunu unutmayalım!