Kur'ân-ı kerimin çoğaltılmasının Hazreti Osmân tarafından yapıldığı meşhur olduğu ma'lûmdur. Kur'ân-ı kerîmi, Ebû Bekir Sıddîk, Hazreti Ömer ve diğer Sahâbe-i güzînin ittifâkları ile toplamıştır. Hazreti Osman'ın hilâfetleri zamanında, Irâk ve Şâm fetholduğu zaman, halk arasında toplanmış bir araya getirilmiş mushaf yok idi. Huzeyfe bin el-Yemânî Irâk ve Şâm tarafına gazâya gitti. Halkın Kur'an-ı kerimi okumadaki zorluklarını görüp, dedi ki: Yâ Emîr-el mü'minîn! Kitâbullahta Yahudiler ve Nasrânîler gibi, ihtilâf etmezden önce ümmet-i Muhammed'e meded eyle! Hazreti Osmân bunu işitince, bütün Eshâb-ı kirâmı toplayıp, buyurdular ki: Hâtırıma böyle gelir ki, Ebû Bekir Sıddîk'ın topladığı Kur'ân-ı kerîmden beş aded mushaf yazıp, her birini bir vilâyete gönderelim. Halk ona tâbi' olsunlar. Sahâbe-i kirâm, isâbetli olacağını söylediler. Hazreti Ali buyurdular ki: Eğer ben de halife olsa idim, böyle yapardım. Hazreti Osmân, ilk mushafı, Hazreti Hafsa'dan getirtip, Sa'îd bin Âs'a yazması için emretti. Zeyd bin Sâbit'e emretti ki, kitâb hâline getirsinler. Bir rivâyette Abdullah bin Zübeyr ve Sa'îd bin Âs ve Abdürrahmân bin Hâris'e yazsınlar, diye emretti. Zeyd bin Sâbit kitâb hâline getirdi. Bunlara buyurdular ki: Eğer sizin bir müşkiliniz olursa, Kureyş lügatine mürâcaat ediniz. Zîrâ Kur'ân-ı azîmüşşân Kureyş lügati üzerine nâzil olmuştur. Bunlar sûre-i Bekara'da bir müşkilât ile karşılaştılar. Biri tâbut okudu. Birisi tâbuh okudu. Hazreti Osmân'a arz ettiler. Hazreti Osmân, tâbuttur buyurdular. Beş mushaf yazdılar. Bu mushafların adlarına "Mushaf-ı imâm" koyup, her birini bir şehre gönderdiler. İhtilâf olunduğu vakit bu mushaflara mürâcaat olunsun. Birisini Mekke-i Mükerremeye, birisini Basra'ya, birisini Şâm-ı şerîfe, birisini Kufe'ye gönderip, birisini de Medîne-i Münevverede alıkoydular. Bir rivâyette de yedi mushaf idi. Birisini Yemen tarafına, birisini de Bahreyn'e gönderdiler. Hazreti Osman'ın rey'i ve tedbîri ve tasarrûfları bu şekildedir. Hazreti Osmân bin Affân, Kur'ân-ı azîmüşşânın yazılma işi ile uğraşırken, bir Cuma günü, Cuma namazını kıldıktan sonra, mubârek ellerini kaldırıp, dua ederken, bir kişi gelip Mushafı şerifin sırasına itiraz etti. Hazreti Osmân, o kişinin tereddüdünü kaldırmak için, "Bak, levh-i mahfûzu görürsün" dedi. O kişi de bakıp, o ân levh-i mahfûzu gördü. Kur'ân-ı azîmüşşân levh üzerinde, bu tertîb üzerinde yazılmıştır. Bu kerâmeti görünce, Hazreti Osman'ın büyüklüğünü anladı...