Mak­sa­dı za­rar ver­mek!

A -
A +

Şey­ta­nın bir hi­le­si de, iba­det et­me­ye ma­ni ola­maz­sa, na­fi­le iba­det­le­re, se­va­bı da­ha az olan iş­le­re yön­len­dir­me­si­dir. Ev­li­ya­nın bü­yük­le­rin­den Ba­ye­zid-i Bis­ta­mi haz­ret­le­ri, bir ge­ce uy­ku bas­tı­rıp, sa­bah na­ma­zı­na uya­na­ma­dı. Üzün­tü­den o ka­dar ağ­la­yıp in­le­di ki, bir ses işit­ti: "Ey Ba­ye­zid! Bu ku­su­ru­nu af ey­le­dim. Bu ağ­la­ma­nın be­re­ke­ti ile sa­na ay­rı­ca yet­miş bin na­maz se­va­bı ver­dim." Bir­kaç ay son­ra yi­ne uy­ku bas­tır­dı. Şey­tan ge­lip, aya­ğı­na do­ku­na­rak uyan­dır­dı. "Kalk, na­ma­zın geç­mek üze­re­dir" de­di. Ba­ye­zid-i Bis­ta­mi haz­ret­le­ri bu­nu ta­nı­dı ve sor­du: "Ey mel'un, sen böy­le işi na­sıl ya­par­sın? Sen, her­ke­sin na­ma­zı­nın kaç­ma­sı­nı, vak­ti­ni ge­çir­me­si­ni is­ter­sin. Be­ni ni­çin uyan­dır­dın?" Şey­tan de­di ki: "Sa­bah na­ma­zı­nı ka­çır­dı­ğın gün, ağ­la­ya­rak yet­miş bin na­maz se­va­bı ka­zan­mış­tın. Bu­gün onu dü­şü­ne­rek, se­ni uyan­dır­dım ki, bir va­kit na­maz se­va­bı bu­la­sın. Yi­ne yet­miş bin na­maz se­va­bı ala­ma­ya­sın!" Mu­ham­med bin Vâ­si haz­ret­le­ri, sa­bah ka­ran­lı­ğın­da mes­ci­de gi­di­yor­du. Şey­tan, ha­va so­ğuk ve ka­ran­lık ol­du­ğu için ce­ma­ate gi­de­me­yip üzü­lür bun­dan do­la­yı da­ha çok se­vap alır kor­ku­suy­la ih­ti­yar bir kim­se şek­lin­de gö­rü­nüp elin­de fe­ner onun yo­lu­na ışık tu­tu­yor­du. Ol­duk­ça so­ğuk ve ka­ran­lık bir ge­ce idi. Bu­nu gö­ren bir kim­se, evi­nin par­mak­lık­la­rı ar­ka­sın­dan şöy­le ses­len­di: "Böy­le bir ge­ce­de, ih­ti­yar bir ada­ma fe­ner ta­şı­tan şu za­tın kal­bi ne ka­tı imiş!" Mu­ham­med bin Vâ­si, o kim­se­nin bu söz­le­ri­ni duy­muş ve şu­nu söy­le­miş: "Bı­rak Al­lah'ın eş­kı­ya­sı­nı! Var­sın is­te­di­ği ka­dar me­şak­kat çek­sin!" İb­lis, onun ken­di­si­ni ta­nı­dı­ğı­nı an­la­yın­ca fe­ne­ri­ni sön­dü­rüp kaç­mış, bir da­ha da gel­me­miş. Mu­ham­med bin Vâ­si haz­ret­le­ri her gün, sa­bah na­ma­zın­dan son­ra şöy­le du­â eder­di: "Al­lah'ım! Üze­ri­mi­ze öy­le bir düş­ma­nı mu­sal­lat kıl­dın ki bi­zim ayıp­la­rı­mı­za mut­ta­li; biz ken­di­si­ni gör­me­di­ği­miz hal­de o ve ava­ne­si bi­zi gör­mek­te Al­lah'ım onu, ken­di rah­me­tin­den ümit­siz kıl­dı­ğın gi­bi, biz­den de ümit­siz kıl! Onu af­fın­dan ümit­siz kıl­dı­ğın gi­bi, biz­den ya­na da ümit­siz kıl! Onu cen­ne­tin­den ve mağ­fi­re­tin­den uzak kıl­dı­ğın gi­bi, biz­ler­den de uzak kıl! Şüp­he­siz Sen, her şe­ye kâ­dir­sin, Al­lah'ım!" İb­lis, bu duâ­yı kim­se­ye öğ­ret­me, sa­na iliş­me­ye­yim" de­diy­se de, o "Sen di­le­di­ği­ni yap, yâ ib­lis!" de­di. Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.