Emr-i ma'rûf ve nehy-i anil-münker yani, iyi, faydalı şeyleri emir etmek, zararlı şeylerden uzaklaştırmak dinimizin ömenli bir kuralıdır. Emr-i ma'rûf ve nehy-i anil-münker, cihâddır. Bu cihâd ikiye ayrılır: Birincisi, kâfirlere İslâmiyeti tanıtmak, onları küfür felâketinden kurtarmak demektir. İkincisi, Müslümanlara ilm-i hâllerini öğretmek, onların haram işlemelerine mâni olmaktır. Bunların her ikisi de, üç türlü yapılır. Birincisi, beden ile yapmaktır. Beden ile yani her türlü harb vâsıtaları ile cihâd yapmak, İslâmiyetten haberleri olmayarak, başkalarından görmekle veya zâlimlerin, sömürücülerin baskıları ve işkenceleri ve aldatmaları ile küfüre sürüklenmiş olan zavallılara İslâmiyeti bildirmeğe engel olan diktatörlere, emperyalist güçlere karşı olur. En modern harb vâsıtaları ile dövüşerek, bu zâlim diktatörlerin, emperyalistlerin güçleri, kuvvetleri yok edilerek, bunların pençeleri, baskıları altında inleyen zavallı milletler esâretten, kölelikden kurtarılır. Bunlara İslâmiyet öğretilerek, seve seve Müslüman olmaları teklîf olunur. Kabûl etmezlerse, Müslümanlarla birlikte islâm dîninin âdil, hürriyyetçi ve eşitlik emir eden emirleri altında, Müslümanlarla aynı haklara mâlik olarak ve kendi dinlerinin îcâblarını ve ibâdetlerini serbestçe yapmak sûretiyle yaşamalarına izin verilir. Bu silâhlı cihâdı, muhârebeyi yalnız devlet yapar. Yani devletin ordusu, savunma kuvvetleri yapar. Devletin emri, bilgisi, izni olmadan hiçbir Müslümanın kâfirlere saldırması, eşkıyâlık yapması câiz değildir. Devletin sulh yaptığı kâfirlerden birini öldüren Müslümanı, islâm dîni en ağır cezâya çarptırmaktadır. Görülüyor ki, islâm dîninde, cihâd demek, memleketleri yıkmak, insanları öldürmek demek değildir. İnsanlara İslâmiyeti tanıtarak, kendiliklerinden seve seve Müslüman olmalarına çalışmak demektir. Peygamberimiz ve Eshâb-ı kirâm ve hakîkî Müslüman olan islâm devletleri, meselâ Osmanlılar, hep böyle cihâd etdiler. Güçsüz, savunmasız insanlara saldırmadılar. Bu insanlara İslâmiyetin ulaştırılmasına, tanıtılmasına mâni' olan, islâm düşmanı, kâfir diktatörlerle, emperyalistlerle ve Müslüman ismini taşıyan bid'at sâhibi bölücülerle harb ederek, bunların sömürücü, ezici güçlerini yok ettiler. Bu işkence güçlerinin altında inleyen insanları kurtararak hürriyete kavuşturdular. Onlara İslâmiyeti öğretip, kendiliklerinden seve seve hakîkî Müslüman olmalarına, ebedî saadete kavuşmalarına sebep oldular.