Enes bin Mâlik rivâyet eder. Resûlullah Efendimiz buyurdular ki: "Biz kıyâmette dört atlı oluruz ve halk aç ve susuz ve çıplak olurlar. Ben kendi bineğim Burak üzerinde olurum. Sâlih Nebî devesi üzerine biner. Fâtıma benim asbâ adlı devem üzerine biner. Ali bin Ebî Tâlib, Cennet develerinden bir deve üzerine biner ki, bâtını Allahü teâlânın havfından ve zâhiri Allahü teâlânın rahmetinden olur. Başı üzerine tâc koyarlar ki, sekiz rüknü olur. Onun rûşenliği sekiz Cennet'ten olur. O kıyâmette benim önümde nidâ eder ki, "Lâ ilâhe illallah. Muhammedün Resûlullah". Melekler önünden geçerken, bu bir mukarreb melekdir, derler. Allahü teâlânın cenâbından bir nidâ gelir ki: Ey mahşer halkı. Bu mukarreb melek veyâ Peygamber değil, Ali bin Ebî Tâlib'dir." Arş önüne gelir ve der ki: Yâ Rabbî; her kim beni sever, muhabbet eder, senin zâtına muhabbet eder, sever. Sonra mahşer meydanında bir nidâ edici der ki, Ebû Bekr ve Ömer'in sevenleri, sonra Alî'ye tâbi' olanlar nerededir. Bunlar Râbi'a ve Mudar kabîleleri adedincedir. "O kimseler ki, îmân getirdiler ve sâlih amel işlediler. Yakın zamanda Allahü rahmân onlara kendi dostluğunu, muhabbetini verir." âyet-i kerîmesinin tefsîrinde, Abdullah ibni Abbâs buyurdu ki; ya'ni Allahü teâlâ onları dost tutar ve onları dost kılar ki, onları yer ve gök ehline sevdirir. Resûlullah Efendimiz buyurdu ki, "Allahü teâlâ bir kulunu severse, Cebrâîl aleyhisselâma buyurur ki, filân kimseyi dost tuttum. Siz de dost tutun. Cebrâîl ve melekler de dost tutarlar." Onlardan yine bir nidâ edici gökten nidâ eder ki, Allahü teâlâ filân kimseyi dost tuttu. Siz de ey yer ehli onu dost tutunuz. Hepsi dost tutup, severler. Onun muhabbetini yer halkının da kalbine salar. Bütün yer ehli de muhabbet ederler. Abdullah ibni Abbâs buyurur ki, âyet-i kerîmede, "vüdd" lafzından murâd, Ali bin Ebî Tâlib'in muhabbetidir ki, onu mü'minlerin kalbinde tatlı etmiştir. Esmâ binti Ümeys, Fâtıma-tüz-zehrâdan nakletmiştir: Zifâf gecesinde Ali bin Ebî Tâlib'in yer ile konuştuğunu duydum. Sabah oldukta öğrenmek maksadı ile, o hâli Fahr-i âlem Efendimize arz ettikte, secde-i şükür edip, buyurdu ki, "Ey Fâtıma! Müjdeler olsun sana ki, Allahü teâlâ; zevcine seadet ve üstünlük verip, yeryüzündeki mahlûkların seçilmişlerinden yaptı."