Hükümdar Humeyr ibni Redi'ın dayanılmaz baş ağrılarına bir âlimin çare bulacağını söylemesi, baş veziri çok memnun etmişti. Birlikte hükümdar Humeyr'e geldiler. Vaziyet kendisine anlatıldı. Âlimin, sorularına hiçbir gizli-saklı taraf bırakmadan cevap vermesi, bilhassa hatırlatıldı. Hükümdar, zorlukla konuşuyor ve yanındakiler dehşetli pis kokudan büyük sıkıntı çekiyorlardı. Dörtyüz kişiden biri olan âlim sordu: - Bu sıralarda Kâbe-i şerîf için aklından kötü bir şey geçti mi? Hasta, derin ve uzun inleyip karşısındakileri boş ve mânâsız gözlerle süzdükten sonra dudakları kıpırdadı. - Evet! O'nu yıkmak istedim. - Niçin yıkmak istemiştin ki? Ne Mekkelilerin, ne de Kâbe'nin bize bir zararı olmadı! - Evet olmadı ama; Mekke halkı bana hürmet etmedi. Hattâ, hürmetin kırıntısına bile rastlamadım. Hâlbuki her gittiğim yerde, insanlardan büyük saygı görürdüm. Mekkelilerden hürmet göremeyince, üzerine titredikleri Kâbe'yi yıkmak, halkı öldürmek, mallarını askerlerime yağmalatmak istedim. Ve başıma gelenler de bu niyetimle beraber geldi! Evet; niyetimle beraber başıma korkunç bir ağrı girdi ve dünyamı zindan eden bu hastalığa yakalandım. Sizce bunun çâresi var mıdır? Kötü düşünceden vazgeç! Hükümdar Humeyr, merakla âlimin yüzüne bakıyordu. O'ndan derdine devâ olacak bir cevap bekliyordu. Âlim: - Şifâ bulman, bu bozuk niyetinden vazgeçmene bağlıdır. Eğer Kâbe için taşıdığın kötü düşünceden cayarak güzel niyetler beslersen iyileşirsin, dedi. Humeyr, kötü düşüncesinden bozuk inancından derhal tövbe etti. Birkaç gün sonra da bir sultan sofrası hazırlattırarak büyük-küçük, zengin-yoksul bütün Mekkelileri yedirip içirdi. Bu ziyâfeti verdiği gece rüyâsında bir ses işitti: - Mekke ahâlisine itibar gösterdiğin gibi, Beytullah'a da hürmet et; O'nu örtülere bürü! Humeyr, Kâbe'ye hasırdan bir örtü yaptırarak örttü. Fakat gece rüyâsında: - Hasır O'na lâyık değildir. Daha güzel örtü yaptırmalısın! diye bir nidâ duydu. Bu sefer kumaştan bir kılıf diktirerek Kâbe-i şerîfe örttü. Ama rüyâsındaki ses, bu kumaşın da uygun olmadığını ve değiştirilmesini istedi. Bunun üzerine devrin en pahalı kumaşlarından bir örtü diktirerek altın ve gümüşlerle süslettirip Kâbe'ye örttürdü. Ayrıca, Kâbe-i şerîfin içinde bulunan putları dışarı attırarak kilitli bir kapı yaptırdı; insanların kirli hâlde Allahın evine yaklaşmalarını yasak etti. Sonra da, Medine'ye doğru yola koyuldu. Medine o devirde çıplak; ne bir bitki var görünürde ne bir ağaç. Fakat gelenler burada eşsiz bir rahatlık, bir huzûr duyuyorlardı. Âlimler, sebebini araştırıp neticeyi hükümdara arz ettiler: - Efendimiz, önceki âlimlerden okuduğumuz bilgilere göre bu yer, en son ve en yüce Peygamberin gelip yerleşeceği bir kutlu mekândır. Biz bu büyükler büyüğünün gelmesini beklemek isteriz. Belki nûr yüzünü görmek mümkün olur. Bu sebeple hükümdarımızdan izin dileriz... Hükümdar, anlatılanları heyecanla dinledi; büyük memnuniyet duydu. Kendisi de kalmak istedi. Fakat, bu karara asker ve teb'ası mâni oldular. Bir ismi de Tebi olan Humeyr, bunun üzerine Medine'de bu dörtyüz âlim için evler yaptırdı. Sonra da, içli bir bağlılık mektubu yazarak kendilerine teslim edip, bu mübârek yerden ayrıldı: "Ben, senin nübüvvetine, bildirdiğin Allaha, getireceğin dine îmân ettim. Dinin, yolun ve İbrahim Peygamber milleti üzereyim. İslâmiyet nâmına tebliğ ettiklerinin hepsi, şimdiden can baş üzre kabûlümdür. Olur ki, o saâdetli zamanına kavuşamazsam, beni şefâatinden mahrûm ve mahzûn bırakmamanı diliyorum." "Mektub nerede?" Humeyr, mektubu âlimlerden Şâmûl'a verdi. İyi saklaması ve sahibine ulaştırılması için vasiyet etti. Mektup, elden ele geçe geçe Şâmûl'ün yimibirinci torunu olan Ebû Eyyûb-i Ensârî'ye ulaştı. Bundan da Ebi Leyli'ye geçti. Medine'ye hicrette, Ebi Leyli de Resûlullahı karşılamak için gelenlerin arasındaydı. Peygamberimiz O'nu görür görmez sordu: - Ebi Leyli sen değil misin? - Evet, benim, deyince, tekrar sordu: - Tebi'nin mektubu nerede? Leyli şaşırmıştı, zorlukla "Siz kimsiniz?" diyebildi. Resûlullah efendimiz, tarifsiz tebessümle cevap verdi: - Ben, Allahın Resûlü Muhammed'im; mektubu getir. Yüce Peygamber, mektubu yanındakilere okuttular ve; - Merhaba sâlih kardeşim, merhaba sâlih kardeşim, merhaba sâlih kardeşim!.. diye zamanlar ötesine seslenerek Humeyr ibni Redi'yi selâmladılar.