Mevlevilerin ilginç tartışması!

A -
A +

Huzurlu bir ülkenin; kültürü, örf ve âdeti, inancı, yaşayışı bir bütündür. Bunlar arasında tatlı bir ahenk, uyum vardır. Uyum bozulursa, bu değerlerde erozyon baş gösterir ve huzur bozulur. Bu saydığımız değerlerin hepsi zarar görür. Bu uyumun sağlanması da siyasi, ekonomik güçle temin edilir. Osmanlılarda bu güç olduğu için asırlarca, bu değerler erozyona uğramadı. Osmanlı bu gücü kaybedince, hakim kültür, hakim medeniyet boşluğu doldurmaya başladı. Boşluğu dolduran Batı kültürü dengeleri bozduğu için de değerler birbirine karıştı. Halk tabiri ile herşey çorbaya döndü. Ne örf-âdetimiz ne de inançlarımız saf kalabildi. Dolayısıyla dini inancımız, yaşayışımız, anmalarımız aslından uzaklaştı, tamamen başka boyutlara ulaştı. Mesela, yıllardır hep Mevlana'yı anma merasimleri kafama takılır. Sanki büyük bir İslam alimi, büyük bir Allah dostu değil de, meşhur bir müzik, dans üstadı anılıyor!.. Zaten, anma programları, ne tür bir anma yapıldığını ortaya koyuyor: Protokol konuşmalarının ardından A. Özhan'ın Tasavvuf Müziği konseri (1 saat), Ayini Şerif yani şemazenlerin müzik eşliğinde dönmesi (1.5 saat) ve arkasından da samimiyetten uzak yapmacık bir dua!.. Ananlar, en azından anılan zatın fikirlerine, yaşayışına saygılı olması lazım gelmez mi? Aynı zamanda, andıkları zatın inancına, yaşayışına uygun yaşamaları gerekmez mi? Aksi takdirde, anılan zata saygısızlık yapılmış olmaz mı?.. Geçen ayki mutad Mevlana'yı anma merasimlerinden sonra yapılan Mevleviler arasındaki tartışmalar çok ibretlidir. Kimlerin ne maksatla bu işlerle uğraştıklarını gözler önüne seriyor. Şimdi bu tartışmaların basına yansıdığı kadarının bir özetini sizlere sunmak istiyorum: "Şeb-i Arûs törenlerinin arkasından başlayan Mevlevilik ve sema tartışması, genişleyerek sürüyor. İstanbul Sema Grubu'nun kurucusu Nezih Uzel, 'iki takım yetiştirdim, birini meyhaneden, diğerini Galata'daki numaralı evlerden kurtaramadım' dedi. Şeb-i Arûs'un mimarlarından Ahmet Özhan ile Ahmet Yılmaz'ın, "Mevlevilik rant alanı, sema rakı mezesi oldu" sözleriyle başlayan tartışma, bu âlemin kapılarının açılmasına ve yaşananların gözler önüne serilmesine yol açtı. Nezih Uzel, "Vaktiyle Balkanlar'daki Bektaşiliğe içki sokup İslam geleneğini bozanlar, son oniki yılda Mevlevileri de bozdular. Galata Mevlevihanesi'ne dadanan sarhoş şeyhler, Türkiye'de 'kafayı çekmeden sema edilmez' inancına yol açtılar" diye konuştu. Nezih Uzel, kendi yetiştirdiği ..... ve .....'nın, gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında sema âyinlerine içkili çıktıklarını ileri sürerek, "Bunlar, Mevlana'nın da içtiğini, içkinin İslam'da yanlış yere haram edildiğini söylüyorlar" dedi. Uzel sözlerini, "Çok semazen yetiştirdim ama gerçek Mevlevi yetiştirmek nasip olmadı" diye sürdürdü. Bazı şeyhler hakkında da, kadın semazenlere tacizde bulunduğuna dair iddialar var. Onlar da bu iddialara şöyle cevap veriyorlar: "Bugüne kadar hiçbiri benden şikâyetçi olmadı. Kadın ve erkeğin birlikte sema etmesinin Mevleviliğin ruhuna aykırı olduğuna dair görüşlere de katılmıyorum." (Digimedya-24.12.2002) Nezih Uzel'in dile getirdiği şikayetler, giderek bir rant kapısı haline getirilen Mevlevi dünyasında alttan alta kaynayan bir kazanın varlığına da işaret ediyor. Kavganın sebebi de bu galiba..." İşte manzara bu. Hem de kendi ağızlarından. Allahü teâlânın dinini sevdirmek, insanlara güzel ahlakı aşılamak ve kötülüklerden, kötü alışkanlıklardan uzaklaştırmak için kurulan tarikatların, dergahların içler acısı halleri bu. Zannetmeyin ki diğereri farklı. Üç aşağı beş yukarı hepsi aynı. Yarın da tarikatların bu hale gelmelerinin serüvenini ele almak istiyorm.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.