Tâhâ sûresi yeni nâzil olmuştu. Hz. Ömer'in eniştesi Sa'îd ile kız kardeşi Fâtıma bunu yazdırıp, Hz. Habbâb bin Eret adındaki sahâbîyi evlerine getirmiş, okuyorlardı. Hattâboğlu Ömer, kapıdan bunların sesini duydu. Kapıyı çok sert çaldı. Onu, kılıcı belinde kızgın görünce, yazıyı saklayıp, Hz. Habbâb'ı gizlediler. Sonra kapıyı açtılar. Hattâboğlu Ömer, "Siz de O'nun sihrine aldanmışsınız!" diyerek, Hz. Sa'îd'i yakasından tutup, yere attı. Kardeşi, kocasını kurtarayım derken, onun yüzüne de öfkeli bir tokat indirdi. Yüzünden kan akmaya başladığını görünce, kardeşine acıdı. Fâtıma'nın canı yanmış, kana boyanmış idi. Fakat îmân kuvveti, kendisini harekete getirip, Allahü teâlâya sığınarak dedi ki: - Yâ Ömer! Niçin Allahtan utanmaz, âyetler ve mucizeler ile gönderdiği Peygamberine inanmazsın? İşte ben ve zevcim, Müslüman olmakla şereflendik. Başımızı kessen de bundan dönmeyiz. Sonra yüksek sesle Kelime-i şehâdeti okudu. Hattâboğlu Ömer, kız kardeşinin bu îmânı karşısında birden yumuşadı ve yere oturdu. Yumuşak sesle, "Hele şu okuduğunuzu çıkarın" dedi. Kardeşi Fâtıma, âyet-i kerîme yazılı sahifeyi getirdi. Ömer bin Hattâb güzel okurdu. Tâhâ sûresini okumaya başladı. Kur'ân-ı kerîmin fesâhatı, belâgatı, manaları ve üstünlükleri kalbini gitgide yumuşattı. "Göklerde ve yeryüzünde ve bunların arasında ve yedi kat toprağın altındaki şeyler hep O'nundur" (Tâhâ: 6) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okuyunca, derin derin düşünceye daldı. Biraz daha okudu. "Allahü teâlâdan başka ibâdet edilecek, tapılacak hak bir ilâh, bir mabut yoktur. En güzel isimler O'nundur" (Tâhâ: 8) meâlindeki âyet-i kerîmeyi de dinledikten sonra dedi ki: "Hakîkaten, ne kadar güzel, ne kadar doğru." Habbâb bu sözü işitince, gizlendiği yerden fırladı ve tekbîr getirdikten sonra müjdeyi verdi: "Müjde yâ Ömer! Resûlullah efendimiz Allahü teâlâya duâ ederek, 'Yâ Rabbî! Bu dîni, Ebû Cehil yahut Ömer ile kuvvetlendir' diye dua etti. İşte bu devlet, bu saâdet sana nasîb oldu." Bu âyet-i kerîme ve bu duâ, Hattâboğlu Ömer'in kalbindeki düşmanlığı sildi, süpürdü. Hemen; - Resûlullah nerede? Beni, O'na götürür müsünüz? dedi. Zîrâ kalbi, Resûlullaha tutulmuştu. Resulullahı görmek üzere hemen yola koyuldu...