Namazın önemi, kıymeti ile ilgili olarak Resulullah Efendimiz şöyle buyurdu: "Ey ümmet ve Eshâbım! Tamamiyle edâsına riâyet olunan namaz, Allahü teâlânın hoşnut olduğu bütün amellerin en efdalidir. Peygamberin sünnetidir. Meleklerin sevdiğidir. Rızkın bereketidir. Duânın kabûlüdür. Melek-ül mevt arasında şefâ'atçidir. Kabirde ışıktır. Münker ve Nekir'e cevaptır. Kıyâmet gününde üzerine gölgedir. Cehennem ateşi ile kendi arasında siperdir. Sırat köprüsünü yıldırım gibi geçiricidir. Cennetin anahtarıdır. Cennette başına taçtır. Allahü teâlâ mü'minlere namazdan ehemmiyetli bir şey vermemiştir. Eğer namazdan efdâl bir ibâdet olsaydı, en önce mü'minlere onu emrederdi. Zira meleklerin kimi ayakta, kimi rükû'da, kimi secdede, kimi de teşehhüddedir. Bunların hepsini bir rek'at namazda toplayıp mü'minlere hediyye verdi. Zîra, namaz îmânın başı, gözün nûru ve Cehennemden kurtarıcıdır." Namaza devam, kalbin nûrlanmasına ve saadet-i ebediyyeye kavuşmaya vesîledir. Peygamber efendimiz "Namaz nûrdur" buyurdu. Yâni, dünyada kalbi parlatır, âhirette sırâtı aydınlatır. CENAB-I HAK SÖZ VERDİ Nisâ sûresinin yüz üçüncü âyetinde, "Namaz mü'minler üzerine, vakitleri belirli bir farz oldu" buyurulmaktadır. Hadîs-i şerîfte, "Allahü teâlâ, her gün beş vakit namaz kılmayı farz etti. Kıymet vererek ve şartlarına uyarak, her gün beş vakit namaz kılanı Cennete sokacağını, Allahü teâlâ söz verdi" buyuruldu. Namaz kılmanın mükafatı çok büyük olduğu gibi kılmamanın cezası da çok ağırdır. Hadîs-i şerîfte, "Bir namazı, özürsüz olarak vaktinden sonra kılan, seksen hukbe Cehennemde yanacaktır. Bir hukbe seksen senedir. Her senesi üç yüz altmış gündür. Her günü, seksen dünya senesidir" buyuruldu. Namaz diğer ibadetlerden farklıdır; farz namazı kılmamak, îmansız gitmeye sebep olmaktadır. Namazı bile bile kılmayıp, kazâ etmeyi düşünmeyen ve bunun için azap çekeceğinden korkmayan kimsenin, îmânının gideceği kıymetli kitaplarda, yazılıdır. Kazâya kalan namazı kılacak kadar vakitlerin her biri geçtikçe, bu bir namazın günâhı kat kat artar. Yâ birkaç namaz olursa, cezası çok çetin olur. Her ne pahasına olursa olsun, kılmadığımız veya kılamadığımız namazlarımızı bir ân önce, kazâ etmek ve affı için tevbe etmek, çok yalvarmak lâzımdır. Namaz kılmayanın, Allahü teâlânın büyüklüğü karşısında titremesi, erimesi lâzımdır. Namaz kılmaları için çocukların üzerinde çok hassas bir şekilde durmalıdır. Çünkü namaz, diğer ibâdetlere nazaran çok önemlidir. Hadîs imâmları, söz birliği ile bildiriyor ki: "Bir namazı vaktinde amden yâni kasten kılmayan, yâni namaz vakti geçerken namaz kılmadığı için üzülmeyen, kâfir olur veya ölürken îmansız gider." Ya namazı, hatırına bile getirmeyenlerin, namazı vazîfe tanımayanların hâli ne olur? Amel îmândan parça değildir. Yalnız, namazda söz birliği olmadı. NAMAZDAN TAM İSTİFADE İÇİN Tabiî ki, kılınan namazdan dünya ve ahiret faydalarının tam olarak sağlanabilmesi için şartlarına uygun olarak ihlasla kılınması şarttır. Bunun için de; guslün ve namaz abdestinin sünnete uygun olarak alınması lazımdır. Namazdan önce sünnete uygun ezan okunmalıdır. Camilerde sünnete uygun ezan okunmadığında (sünnete uygun okunan yok gibi) evde kendi işitecek kadar hafif sesle ezan okumalıdır. Şartlarına tam uyulmadan kılınan namaz, insanı namaz kılma borcundan kurtarır ise de, vadedilen büyük sevaplara kavuşturmaz. Peygamber aleyhisselam bir gün: - En büyük hırsız, namazından çalan kimsedir, buyurdu. - Yâ Resûlallah! Bir kimse kendi namazından nasıl çalar? diye sordular Eshabdan. O zaman buyurdu ki: - Namazın rükû'unu ve secdelerini tamam yapmamakla. Rükû'da ve secdelerde, belini yerine yerleştirip biraz durmayan kimsenin namazını Allahü teâlâ kabûl etmez. Namaza durmak istenince, önce dünya düşüncelerini, Allahü teâlâdan gayri her şeyi hâtırından çıkarıp, Rabbimizin azametini, her ân bizi gördüğünü, düşüncelerimizi dahi bildiğini göz önüne getirmeye çalışmak lâzımdır. O hâlde namazı, Allahü teâlânın gördüğünü bilerek, dikkatle, edep ve şartlarına uyarak kılmaya çalışmalıdır...