Namaz insanları, çirkin, kötü ve yasak olan şeylerden men eder, alıkoyar. Günâhların keffâretidir. Diğer ibâdetlerden ayrı olarak, güzelliği, îmân gibi kendindendir. İbâdetleri en ziyâde kendisinde toplayan ve insanı cenâb-ı Hakka en ziyâde yaklaştıran bir ameldir namaz. Yâni kişi hem namaz kılıyor, hem de kötü işlerle uğraşıyorsa, bu kıldığı namazı hakkıyla, şartlarına uyarak, eksiksiz olarak kılmadığını gösterir. Evliyânın büyüklerinden Fudayl bin İyad hazretleri, önceleri Merv ve Ebyurd şehirleri arasında eşkıyâlık yapardı. Sahranın tenha bir yerinde çadırını kurar, eşkıyâ reisi olduğu için kendisi içerde otururdu. Arkadaşları yoldan geçen kervanları soyarlar, ele geçirdikleri malların hepsini getirip, Fudayl bin İyâd'a teslim ederlerdi. O da getirilen malları arkadaşlarına taksim ederdi. Hayret edilecek bir husus ki, eşkıyâlık yaptığı halde, namaza çok önem verirdi. Kendisi namazını hiç terk etmediği gibi, namaz kılmayan hizmetçilerini de yanından kovardı. Bir gün büyük bir kervan geldi. Fudayl bin İyad'ın arkadaşları kervanı farkedince yolunu kesmek üzere hazırlanmağa başladılar. Kervan içinde bulunan zengin birisi, eşkıyâları farketti ve "Altınlarımı öyle bir yere saklayayım ki, eşkıyâlar eşyalarımızı alırsa hiç olmazsa geriye bunlar kalsın" düşüncesiyle kervandan ayrılıp uygun bir yer aramağa başladı. Bir çadır gördü, hemen oraya koştu. Orada, sırtında abası, başında külâhı olan birisinin, hem de tadili erkân üzere, şartlarına uygun olarak, çok düzgün bir şekilde namaz kıldığını gördü... Sevindi kendi kendine: "Namaz kıldığına göre güvenilir biridir. Altınları buna gönül rahatlığı ile emanet olarak bırakabilirim" dedi. Selâm vermesini bekledi. Sonra: "Bir miktar altınım var, size emanet etmek istiyorum" dedi. Fudayl bin İyâd, çadırın bir köşesini işaret edip, "Oraya bırak!" dedi. Gelen kimse altınları bırakıp kervanın yanına dönünce, eşkıyâların ve kervandaki eşyâları alıp götürdüklerini gördü. Biraz sonra kervan hareket edecekti. Hareketten önce koşup emanet bıraktığı, altınları almak için çadıra vardı. Baktı ki, biraz önce kervanı soyan eşkıyâlar kervandan aldıkları malları, altınları emanet olarak bıraktığı kimsenin önüne koymuşlar. O da bunları taksim ediyor. Adam şaşırdı ve kendi kendine, demek altınları eşkıyâların reisine vermişim, deyip üzüntü ile geri dönmük istedi. Bu arada Fudayl seslendi: "Niçin gelmiştin, niçin dönüp gidiyorsun?" "Emânet bıraktığım altınları almak için gelmiştim. Fakat, yanlış iş yapmışım" diye cevap verdi. Fudayl: "Hayır, yanlış yere bırakmadınız... Altınlarını, bıraktığın yerden al, biz emanete hıyanet etmeyiz." Adam şaşkınlık ve sevinç içinde, altınları koyduğu yerden alıp kervana koştu. Fudyal'ın adamları: "Biz hiç para bulamadık, sen ise bunları geri veriyorsun" dediler. Fudayl bin İyad dedi ki: "O bana hüsn-i zan etti. Altınları emanet etti. Ben o kimsenin, benim hakkımdaki iyi niyyetini doğru çıkardım. Ola ki, Allahü teâlâ da benim kendisi hakkındaki hüsn-i zannımı doğru çıkarır" dedi. Altınlarını emanet olarak bıraktığı kimse çadırdan uzaklaşırken, Ankebût sûresinin "Elbette namaz, insanı çirkin ve dinin yasak ettiği şeylerden alıkoyar" meâlindeki âyet-i kerîmesini ve "Namaz kötülükler için keffarettir. Günahlardan men eder. Bedendeki hastalıkları giderir" hadîs-i şerîfini hatırladı. Sonra, Fudayl bin İyad hakkında şöyle düşündü: "İnşaallah kıldığı bu namaz onu kötülüklerden uzaklaştırır." Ayrıca hidâyete kavuşması için hayır duâ etti. Az zaman sonra da, Fudayl bin İyad'a tövbe etmek nasip oldu. Adamları ile beraber tövbe etti. Aldığı malları fazlasıyla sahiplerine geri verdi. Herkes ile helallaştı. Samimi tövbesi onu Allahın sevgili kulları arasına soktu. Daha sonra birçok kerametleri görüldü.