Tasavvuf yolunda bulunanların birçoğu kendilerine namazın hakîkati bildirilmediği ve ona mahsûs kemâlât tanıtılmadığı için, derdlerinin ilâcını başka şeylerde aradı. Maksadlarına kavuşmak için, başka şeylere sarıldı. Hattâ bunlardan bazısı, namazı bu yolun dışında, maksadla ilgisiz sandı. Namazın hakîkatini anlıyamıyanlardan birçoğu da, ıstıraplarını teskîn ve ruhlarını ferâhlandırmayı, simâ' ve nağmede, yani mûsikîde, vecde gelmekte, kendinden geçmekte aradı. Bunun için raksa, dansa sarıldılar. Hâlbuki, "Allahü teâlâ harâmda şifâ tesîri yaratmamıştır" hadîs-i şerîfini işitmişlerdi. Evet, boğulmak üzere olan bir acemî yüzücü, her ota da sarılır. Birşeyin aşkı, âşıkı sağır eder ve kör eder. Bunlara eğer namazın kemâlâtından birşey tattırılmış olsaydı, simâ' ve nağmeyi ağızlarına almaz, vecde gelmeği hâtırlarına bile getirmezlerdi. Namaz ile mûsikî arasında ne kadar uzaklık varsa, namazdan hâsıl olan kemâlât ile mûsikîden hâsıl olan teessür de, birbirinden o kadar uzaktır. Bu, öyle bir üstünlüktür ki, Peygamberimizden "sallallahü aleyhi ve sellem" bin sene sonra meydâna çıkıyor. Öyle bir sondur ki, baş tarafa benzemektedir. Peygamberimiz belki de bunun için, "Başlangıcı mı daha iyidir, yoksa sonu mu?" buyurdu da, "Başlangıcı mı daha iyidir, yoksa ortası mı?" buyurmadı. Demek ki, sonra gelenlerin öndekilere daha çok benzediğini görerek, şüphelendi de, böyle buyurdu. Diğer bir hadîs-i şerîfte: "Bu ümmetin en fâidelileri, önce ve sonunda gelenlerdir. İkisinin arası bulanıktır" buyurdu. Evet, bu ümmetin sonuncuları arasında, başdakilere çok benziyenler olacaktır. Fakat, adetleri azdır. Hattâ pek azdır. Ortadakilerde o kadar benzeyiş yok ise de, miktarları çoktur. Hem de pek çoktur. Fakat, sondakilerin az oluşu kıymetlerini daha da artırmış, öndekilere daha yaklaştırmıştır. Peygamberimiz buyurdu ki: "İslâm dîni garip başladı. Sonu da böyle garip olacaktır. Bu gariplere müjdeler olsun!". Bu ümmetin sonu, Peygamberimizin vefâtından bin sene sonra, yani ikinci bin ile başlamıştır. Çünkü bin sene geçmesi ile, insanlarda büyük değişiklik ve eşyâda kuvvetli değişiklik olur. Allahü teâlâ, bu dîni kıyâmete kadar değiştirmeyeceği, din düşmanlarının çalışmalarına rağmen, bozulmaktan koruyacağı için, ilk zamanda gelenlerin tâzelikleri, kuvvetleri sondakilerde de görülmekte ve böylece ikinci bin yılın başında İslâmiyetini kuvvetlendirmektedir.