"Ne için ve kimin için yapıyorum!"

A -
A +

Müslümanın her işinde, "Ben bunu ne için ve kimin için yapıyorum" diye düşünmesi gerekir. Yaptıklarını hep iyi niyetle yapması lazımdır. Pek çok iş, iyi niyyetle yapılırsa sevâb, kötü niyyetle yapılırsa günâh olur. Eski kitaplarda bu konu anlatılırken şu olay örnek verilir: Adamın biri atı ile yolculuk yaparken yol kenarındaki kuyudan su içmek ister. Fakat atını bağlayacak bir yer olmadığı için suyunu zorlukla içer. Suyunu içtikten sonra da, yakındaki ağaçtan bir dal keserek, gelen yolcular suyunu rahat içsinler diye kuyunun yakınına çakar. Aynı yere gece yolculuk yapan biri gelir. Kuyuya yaklaşırken bu kazık ayağına takılır yere düşer. Bunun üzerine, benim gibi takılıp da bir başkası da düşmesin diye, kazığı söküp atar. Yaptıkları iş biribirinin yaptıklarının tam zıddı olmasına rağmen her ikisi de sevap alır. Çünkü niyetleri iyi; bu işi bir Müslümanın sıkıntıya düşmemesi için yapıyorlar. Bunun gibi bir kimse, övünmek, hava atmak, gösteriş yapmak için veya kadınları, kızları avlamak için şık giyinirse, günah işlemiş olur. Ancak, bu kimse, sünnet olduğu için, koku sürünür, şık giyinirken de maksadı, câmiye saygı, câmide yanına oturan Müslümanları incitmemek, temiz, sıhhatli olmak, İslâmın vakârını, şerefini korumak ise, her niyeti için ayrı sevap kazanır. Günâhlar, niyetsiz veya iyi niyet ederek işlenirse dahi günâh olmaktan çıkmaz. "Ameller, niyete göre iyi veya kötü olur" hadîs-i şerîfi, tâatlara ve mubâhlara niyete göre sevâb verileceğini bildirmektedir. Bir kimse, birinin gönlünü almak için başkasını incitse veya başkasının malı ile sadaka verse, yahut harâm para ile mektep, câmi yaptırsa, bunlara sevâb verilmez. Günâh, iyi niyyet ile işlenirse, yine günâh olur. Böyle işleri yapmamak sevâptır. Bilerek yaparsa, büyük günâh olur. İnsan, bir işe başlarken, niyetine dikkat etmelidir. Niyeti iyi ise, o işi yapmalıdır. Niyeti, yalnız Allahü teâlâ için olmazsa, yapmamalıdır. Hadîs-i şerîfte "Allahü teâlâ, sizin sûretlerinize, mallarınıza, bakmaz. Kalblerinize ve amellerinize bakar" buyuruldu. Yani, Allahü teâlâ, insanın yeni, temiz elbisesine, hayrat ve hasenâtına, malına, rütbesine bakarak sevap ve ikrâm vermez. Bunları ne düşünce ile, ne niyet ile yaptığına bakarak, sevap veya azâb verir. O hâlde, her mü'mine önce lâzım olan birinci farz, îmânı, farzları, harâmları öğrenmektir. Bunlar öğrenilmedikçe, Müslümanlık olamaz. Harâm olan bir şeyi, meselâ içkiyi, din yasak ettiği için değil de midesine dokunduğu için içmese, bu kimse sevâb alamaz. Harâmdan ancak Allahü teâlâdan korkarak, O yasak ettiği için sakınan, vazgeçen sevap kazanır. Başka bir sebep ile harâm işlemezse, günâhından kurtulur, sevap kazanmaz. Bazı kimseler, harâma helâle dikkat etmiyor. Dikkat etmedikleri gibi, bir de "Sen kalbime bak, kalbim temizdir. Allah kalbe bakar" diyorlar. Bu sözün dinde yeri yoktur. Bir kişinin kalbinin doğru ve temiz olduğuna alâmet, dinin emir ve yasaklarına uymasıdır. Böyle söyleyenlerin maksadı, Müslümanları aldatmaktır. Bunların bu sözlerine değer verilmez. Günâhlar içinde yüzen kimsenin, benim kalbim temiz demesi, lağım çukurundan çıkartılan kimsenin, "Benim üzerimde bir şey yoktur. Elbiselerim tertemizdir" demesine benzer. Düzgün niyyet edilmedikçe, hiçbir farz kabûl olmaz. Bunları yapabilmek için de ilim lâzımdır. Câhil sofu, şeytanın maskarası olur. Hadîs-i şerfte "Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibâdet etmekten daha sevaptır" buyuruldu. -------------------------------------------- Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.mehmetoruc.com

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.