Ebû Sa'îd-i Hudrî hazretleri, Peygamber efendimizin hicretinden sonra yapılan, Medîne'deki Mescid-i Nebevî'nin inşasında çalışmıştı. Yaşı küçük olması sebebiyle Bedir ve Uhud gazâlarına katılamadı. Ebû Sa'îd-i Hudrî, Uhud Harbine katılmak için, babasıyla Peygamber efendimize müracaat ettiler. Bu hâdiseyi Ebû Sa'îd hazretleri şöyle anlatır: "Uhud günü Peygamber efendimize arz olunduğum zaman, onüç yaşında idim. Babam beni Resûlullahın yanına götürüp dedi ki: - Yâ Resûlallah! Bu yavrumun yaşı her ne kadar küçükse de, iri kemiklidir. Vücudu gelişkindir. İzin verirseniz, bizimle gelsin. Peygamber efendimiz beni yukarıdan aşağıya kadar süzdükten sonra, (Onu geri çeviriniz!) buyurdular. Benim gibi yaşı küçük olanlar, Medîne'de, kadınları ve çocukları korumakla vazîfelendirildiler." Babası Mâlik bin Sinân hazretleri ise, Uhud Gazâsında şehîd oldu. Uhud Gazâsından dönüşte, Peygamber efendimizi nasıl karşıladıklarını Ebû Sa'îd-i Hudrî hazretleri şöyle anlatmıştır: "Annem ile birlikte Peygamber efendimizi karşılamaya, Onun mübârek cemâlini görmeye gittiğimizde, babamın şehîd olmakla şereflendiğini öğrenmiştik. Peygamber efendimize bakarken, O da bizi gördü. "Sen, Mâlik bin Sinân'ın oğlu musun?" diye sordu. "Evet, anam-babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah" dedim. Resûlullah efendimiz at üzerinde idi. Hemen yanlarına yaklaştım ve mübârek dizlerinden öpmekle şereflendim. Bana, "Allahü teâlâ, babana ecrini versin" buyurdular. Nihayet arzusuna kavuştu, Hendek Savaşına katılmasını izin çıkmıştı. Hendek Gazâsında müşrikler çok şiddetli saldırıyorlardı. Hz. Ebû Sa'îd-i Hudrî bir ara Peygamberimize yaklaşarak, "Yâ Resûlallah, yüreğimiz ağzımıza gelmiş bulunuyor, okuyacağımız bir duâ var mıdır?" diye sordu. Peygamberimiz, "Evet var. 'Yâ Rabbî, açık ve korkulu yerlerimizi kapa, bizi bütün korktuklarımızdan emîn eyle' diyerek duâ ediniz!" buyurdu. Hepimiz duâ ettik, yalvardık. Çok geçmeden şiddetli bir fırtına esti. Düşman karargâhını altüst etti ve düşman hezîmete uğradı, dağılıp gitti.