Nimete şükredilmezse

A -
A +

İnsanoğlunun en büyük eksikliklerinden biri de, sahip olduğu nimetlerin kıymetini bilmemesi ve bu nimetleri sahiplenerek elinden çıkabileceğini düşünmemesidir. Halbuki verilen her nimetin bir veriliş maksadı vardır. Buna uygun davranılmazsa nimet elden gider. Cenab-ı Hakkın, gönderdiği nimetlerin kıymeti bilinir, şükrü yapılırsa bunlar artırılır. Şükrü yapılmazsa elinden alır, almakla kalmaz şiddetli azab eder. Geçmişte bunların sayısız örnekleri vardır. Bunlardan biri de, Sebe halkının başına gelenlerdir. Sebe, Yemen'de San'a şehrine üç günlük mesafede kurulmuş bir şehirdi. Bu bölge çok imar edilmiş bir beldeydi. Mağrib Seddi yani ilk baraj yapılarak bölgenin su ihtiyacı karşılanmış hem de selden korunmuştu. Baştan başa birbirlerine bitişik köyler ve bahçelerle kaplıydı. Sebe beldesinde, eziyet verici canlılar, hayvanlar, sivri sinek ve diğer sinekler, pire, akrep, yılan gibi haşerat yoktu. Bunlar başka bölgeden gelseler de burada yaşayamayıp ölüyorlardı. Bu beldeye gelen hastalar iyileşirdi. Allahü teâlâ, bu beldenin halkına bunlar gibi daha birçok nimetler vermişti. Halk, refâh ve huzûr içinde yaşıyordu. Allahü teâlâ bu kadar nimet verdiği bu kavme birçok peygamber göndererek onları dine davet etti. Peygamberler onlara Allahü teâlânın nimetlerini hatırlattılar. Allahü teâlânın emirlerine uymazlarsa, azâba uğrayacaklarını anlatıp, korkuttular. Fakat, Sebe halkı, "Allahın bize nimet verdiğine filan biz inanmayız" dediler. Sebe sûresinde, Sebe halkı için, "Fakat onlar, bu kadar nimetin şükründen yüz çevirdiler" buyuruldu. Daha sonra, bir sel gelip, bunların evlerini bahçelerini su altında bıraktı. O güzelim bahçeler harap oldu. Allahü teâlâ kendilerine köstebeği musallat etti. Köstebekler, Mağrib Seddini alttan deldi, Seddeki su aktı, bütün bahçeler, bağlar harap hâle geldi. Sebe halkının gururlanıp, kibirleneceği bir şey kalmadı. Bütün nimetler ellerinden alındı. Sebe sûresinde meâlen, "İşte biz onları, ni'mete nankörlükleri sebebiyle böyle cezâlandırdık. Biz ancak nimete nankörlük edenleri cezâlandırırız" buyuruldu. Verilen nimetlerin kıymetini bilmeyen Sebe halkının başlarına gelen çeşitli musîbetlerden sonra, sağ kalanlar, çevre beldelere dağıldılar. Hepsi çok perişan oldu. Bunların bu hâli, çevrede yaşayan kavimlere birer ibret oldu. Bu hâdiseler darb-ı mesel hâlinde anlatılmaya başlandı. Bu husûsta, Sebe' sûresinde, "Şüphesiz ki bunda, çok sabır, çok şükreden için, elbette ibret vardır" buyurulmuştur. Bir nimetin gelmesine vasıta olan kimseye teşekkür edileceğini herkes bilir. Bu, insanlık îcâbıdır. O hâlde, her nimetin hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya şükretmek, insanlık îcâbıdır. Aklın lüzûm gösterdiği bir vazîfe, bir borçtur. Fakat, O'na nasıl şükredeceklerini insanlar anlayamazlar. O'na karşı söylenmesini güzel sandıkları şeyler, O'na çirkin gelebilir. O'nu büyültmek, hürmet etmek sandıkları, hakâret ve küçültmek olabilir. O'na hürmet ve şükür şekilleri, yine O'ndan bildirilmedikçe, O'na lâyık olacağına güvenilemez ve O'nun kabûl edeceği bir ibâdet olamaz. Çünkü, insanların hamdetmeleri, O'na belki hakâret olur. İşte, O'nun tarafından bildirilen, tazîm, hürmet ve şükür şekli, Peygamberlerin bildirdikleri dinlerdir. Ona kalb ile yapılacak hürmetler, dil ile yapılacak şükürler, dinde gösterilmiştir. Her uzvun yapacağı işleri, açık ve geniş olarak, dinimiz beyân buyurmuştur. Verilen nimetler, Cenab-ı Hakkın bildirdiği şekilde kullanılınca, bu nimetin şükrü yapılmış olur. ----------- Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.