Evliyânın büyüklerinden Ebû Ali Rodbârî buyurdular ki: "Sıkıntılara sabretmeyen kimsede rızâ yoktur. Nîmetlere şükretmeyen kimsede kemâl yoktur. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, ârifler, Allahü teâlâya muhabbet, O'nun takdirine rızâ ve O'nun nîmetlerine şükür ederek vâsıl olmuşlardır." İnsan, bir hasta veya sakat görünce, kendisinin böyle bir derde müptela olmadığı için şükretmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Bir kimse, hasta, sakat birini görünce, 'Allahü teâlâya hamdolsun ki beni böyle etmedi. Bundan ve daha başka dertlilerden üstün kıldı' derse, nimetin şükrü olur." Nimete şükredince, hem eldeki nimet yok olmaktan kurtulur, hem de yeni nimetlerin ele geçmesine sebep olur. Hadis-i şerifte, "Az veya çok bir nimete kavuşan, 'Elhamdülillah' derse, Allahü teâlâ, o kimseye bu nimetten daha iyisini verir" buyuruldu. Şu üç şeyi yapan tam şükretmiş olur: 1- Bir nimet gelince bunu Allah'tan bilip şükretmek. 2- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak. 3- Verilen nimetten istifade edildiği müddetçe, Allahü teâlâya isyan etmemek. Hadis-i şerifte, "Din işlerinde kendinden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp Allah'a hamd eden şükretmiş olur" buyuruldu. Nimet umumi olunca, herkese gelince insan bu nimetin kıymetini bilemez. Görmek büyük nimet iken, herkeste göz olduğu için göz nimetine her zaman şükretmeyiz. Gençler; yaşlanmadıkça gençliğin kıymetini bilmez. Hastalar sağlığın kıymetini anlar. Fakirler zenginliğin kıymetini bilir. Hayatın kıymetini de ancak ölüler anlar. Şu halde yaşlanmadan gençliğin, hastalanmadan sağlığın ve ölmeden önce de hayatın kıymetini bilip şükretmelidir. İmam-ı Mücahid hazretleri Nahl suresinde "Onlar, Allah'ın nimetini bilip itiraf ederler. Sonra da onu inkâr ederler" mealindeki 83. âyet-i kerimesini "Onlar, nimetlerin Allah'tan olduğunu bilirler. Fakat "Bu nimetleri biz kazandık veya bize miras kaldı" diyerek nankörlük eder" diye tefsir etmiştir. Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr