Selmân-ı Fârisî hazretleri, hak din aramak için, İran'dan çıkıp çeşitli memleketleri dolaşmaya başladı. Benî Kelb kabîlesinden bir kervan ile Arabistan'a gelirken Vâdi'-ul kurâ denilen mevkide hâinlik edip bir Yahudiye köle diye sattılar. Bu da, akrabası, Medineli bir Yahudiye köle olarak sattı. Hicrette Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" Medine'ye teşrîflerini işitince, çok sevindi. Çünkü, kendisi nasrânî âlimi idi. En son rehberi büyük bir âlimin tavsiyesi ile, âhir zaman Peygamberine iman etmek için Arabistan'a gelmişti. O âlim, Resûlullahın vasıflarını öğretmiş, Onun hediye kabul edip, sadaka kabul etmediğini, iki omuzu arasında mühr-ü nübüvvet olduğunu ve pek çok mucizeleri olduğunu Selmân'a bildirmişti. Selmân-ı Fârisî, Resûlullaha sadakadır diyerek hurma getirdi. Resûlullah onlardan hiç yemedi. Hediyedir diye bir tabakta yirmibeş kadar hurma getirdi. Resûlullah ondan yedi. Bütün Eshâb-ı kirâm da yediler. Resûlullahın bu mucizesini de gördü. Ertesi gün bir cenâze defninde mühr-ü nübüvveti görmek arzû etti. Resûlullah, bunu anlayıp mübârek gömleğini sıyırarak mühr-i nübüvveti gösterdi. Hazret-i Selmân hemen imana geldi. Birkaç sene sonra 300 hurma ağacı ile binaltıyüz dirhem altın ödemek şartı ile âzâd edilmesine söz kesildi. Resûlullah "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" bunu işitti. Mübârek elleri ile ikiyüzdoksandokuz hurma ağacı dikti. Ağaçlar o sene meyve vermeye başladı. Birini Hazret-i Ömer dikmişti. Bu ağaç meyve vermedi. Resûlullah, bunu çıkarıp mübârek elleri ile tekrar dikti. Bu da hemen meyve verdi. Bir gazâda, ganîmet alınan, yumurta kadar altını Selmân'a verdiler. Resûlullaha "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" gelip, bu gâyet azdır. Binaltıyüz gram çekmez dedi. Mübârek ellerine alıp tekrar Selmân'a verdi. Bunu sâhibine götür dedi. Yarısı ile efendisine olan borcunu ödedi. Yarısı da, hazret-i Selmân'a kaldı.