Ölmüşlerimizi unutmayalım!

A -
A +

Eskiden, mezarlıklar ana yollar, ana caddeler üzerinde olur; buralardan gelip geçenler mevtalara Fatiha okurlar, dua ederler; kendileri de ölümü hatırlayarak buna hazırlanmaya çalışırlardı. Şimdi mezarlıklar şehir dışında olduğu için çoğumuz bunlardan mahrum kalıyoruz. Ölümü ve ölülerimizi unuttuğumuz için de, Fatiha ve eskiden onlar için vermeyi alışkanlık haline getirdiğimiz, hayır hasenat sevabından mahrum kalıyorlar. Bunun için de beklenti ve üzüntü içinde oluyorlar. Bugün bununla ilgili yaşanmış ibretli bir olayı nakletmek istiyorum... Sâlih-i Merrî hazretleri anlatır: Bir gece, seher vakti kalkıp, teheccüd namazını kıldıktan sonra, sabah namazını kılmak üzere câmiye doğru yola çıktım. Yolumun üzerinde bir mezarlık vardı. İçimden, "Sabah namazı vakti girene kadar şurada kalayım" diyerek mezarlığa girdim ve bir mezara dayanıp yere oturdum. Bu sırada kendimden geçip uyumuşum. Uykuda şöyle bir rüyâ gördüm: Bütün mezarlık halkı mezarlarından çıktılar ve grup grup olup sohbet etmeye başladılar. Bu arada pejmürde kılıklı bir delikanlı da bir kenara çekilmiş üzgün üzgün oturuyordu. Çok geçmeden ortaya, içi çeşitli hediyelerle dolu ve üstleri mendillerle örtülü birçok tabak çıktı. Her ölü tabaklardan birini alarak kendi kabrine girdi. Sonunda yalnız o pejmürde kılıklı delikanlı kaldı. Kendisine hiç tabak kalmadığı için üzgün üzgün kabrine doğru gidiyordu. Ona yaklaşarak, "Seni üzgün görüyorum sebebi nedir? Ayrıca bu tabaklar neyin nesi?" diye sordum. Delikanlı şöyle cevap verdi: "Gördüğün tabaklar yakınlarının ölülerine gönderdikleri hediyelerdir. Diriler, ölüleri adına sadaka verince veya onlara duâ edince her cuma gecesi bu hediyeler gelir. Akrabalarımdan sadece annem hayatta, o da ben öldükten sonra adımı ağzına hiç almadı; benim için bir sadaka vermedi, bir duâ etmedi. İşte bunun için üzülmekteyim. Kimse bana hediye göndermemektedir." Bunun üzerine, "Annen nerede oturuyor" diye sordum. O da, bana, annesinin evini tarif etti... Namaz vakti uyandım. Namazımı kılar kılmaz kadının evini aramaya başladım. Tarif üzerine evi buldum. Kapıya varınca kendimi tanıtıp aramızda geçecek konuşmaları hiç kimse duymasın diye tenbih ettikten sonra rüyâmı kendisine anlattım. Sözlerimi duyunca çok ağladı. Sonra, "Bunları yavrum ve göz bebeğim adına sadaka olarak dağıt. Artık ölünceye kadar onu unutmayacak, ona duâ edecek ve adına sadaka vereceğim" dedi. Ben de yanından ayrıldıktan sonra, verdiği sarı liraları oğlu adına sadaka olarak dağıttım. Bir hafta sonra cuma namazını kılmak üzere yine yola çıktım. Aynı mezarlığa girip sırtımı bir mezara dayadım. Bir önceki hafta olduğu gibi başım önüme düştü ve gözlerim dalıverdi. Rüyâmda yine mezarlarından çıkarak yer yer kümelenmiş ölüler gördüm. Bu arada bir önceki hafta pejmürde kılıklı ve üzgün olarak görmüş olduğum delikanlı da karşımda idi. Fakat bu defa beyaz kıyafetli idi, yüzü gülüyordu. Yanıma yaklaşarak dedi ki: - Allah, sana iyilikler versin. Senin vasıtanla gelen hediyeler elime geçti. - Siz ölüler de, cuma gününü biliyor musunuz? - Tabiî cuma gününü havadaki kuşlar bile bilir. Bunun için, bilhassa cuma günlerinde ve diğer mübârek günlerde, Kur'ân-ı kerîm okuyup, bol bol hayır hasenat yapıp, ölmüş yakınlarımıza ve bütün Müslümanlara göndermeliyiz. Kabir ziyaretlerini ihmal etmemeliyiz. Vefât eden kimseler, dört gözle dünyadaki yakınlarından gelecek hediyeyi bekler. Ölmüş bir kimseye, bir Fâtiha okuyup göndermek, dünyada iken ona, saraylar, köşkler bağışlamaktan çok daha faydalıdır. --------------------------------------------------------- Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.mehmetoruc.com

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.