Kadının biri Hz. Âişe'ye kalbinin kasvetinden şikâyet etti. Hz. Âişe, "Ölümü çok an ki, kalbin yumuşasın" buyurdu. Kadın da böyle yaptı ve kalbi yumuşadı. Bunun üzerine kadın Hz. Âişe'ye gelerek teşekkür etti. Ömer bin Abdülâziz hazretleri âlimlerden birisine: - Bana nasihat et, dedi. Âlim: - Halifelerin ilk öleni sen değilsin, yâni sen de her halife gibi öleceksin, dedi. Ömer: - Daha söyle, deyince âlim: - Hz. Âdem'e varıncaya kadar bütün ataların ölümü tatmış ve sıra sana gelmiştir, deyince. Halife Ömer ağladı. İsâ aleyhisselâmın yanında ölümden bahsedildiği vakit, vücudu kan ter içinde kalırdı. Dâvud aleyhisselâm da ölüm ve kıyâmet anıldığı vakit kendinden geçer; Allah'ın rahmeti anıldığı vakit kendine gelirdi. Eş'as anlatıyor: "Hasan-ı Basrî'nin sohbetine devâm ederdik. Onun sohbeti, Cehennem, âhiret ve ölümü hâtırlatmaktan ibâret idi." Hasan-ı Basrî diyor ki: "Aklı başında olan herkes ölümden korkar ve onun için üzüntü duyar." Rebî bin Haysem de ölümü hâtırından çıkarmamak için evinin içinde günde birkaç def'a yatıp kalktığı bir mezar kazdırdı ve bir an ölüm hâtırımdan çıksa kalbim bozulur, derdi. Abdullah bin Mitraf da: "Şu ölüm yok mu? Servet sâhibine servetlerini zehir etmiştir. O hâlde ölüm olmayan yer için servet hâzırlayın" demiştir. Ömer bin Abdülaziz de Anbese'ye: "Ölümü çok hâtırla, şâyet bolluk içinde isen onu sana daraltır, darlıkta isen hayâtını genişletir" dedi. Sonra, "Görmüyor musunuz? Her gün sabah veya akşam nasıl birini Allah'a yolcu ediyoruz. Onu yerin içine koyup üzerine toprağı atıyoruz, dostları geride kalıyor ve ilişkileri tamamen kesiliyor?" dedi. Ebû Süleyman ed-Dârânî de Ümm-i Hirven'e: "Ölümü sever misin?" diye sordu. Kadın, hayır! dedi. Sebebini sorunca: "Birisine karşı bir kusur işlesem, onun yüzünü görmek istemem. Allah'a bu kadar isyan ettiğim hâlde O'na ulaşmayı nasıl seveyim?" demiştir.