İnsanı Allahü teâlanın rızasına, sevgisine kavuşturacak işler, farzlar ve nâfileler olmak üzere ikiye ayrılır. Farzların yanında nâfilelerin hiç kıymeti yoktur. Bir farzı vaktinde yapmak mesela vakti geçmiş ise, hemen kaza etmek, bin sene nâfile ibâdet yapmaktan daha çok faydalıdır. Hangi nâfile olursa olsun, ne kadar hâlis niyet edilirse edilsin, ister namaz, oruç, zikir, fikir olsun, ister başka nâfileler olsun, hep böyledir. Hatta, farzları yaparken, bu farzın sünnetlerinden bir sünneti ve edeblerinden bir edebi gözetmek de, böyle çok faydalıdır. Hazret-i Ömer sabah namazını cemaat ile kıldıktan sonra, cemaate baktı, eshâbından birini bulamadı. "Filan kimse cemaatte yoktur" buyurdu. Orada bulunanlar, o kimse gecenin çok saatlerinde uyumaz, nâfile ibâdet yapar. Belki şimdi uykuya dalmıştır, dediler. Halîfe, "Eğer bütün gece uyuyup da sabah namazını cemaat ile kılsaydı daha iyi olurdu" buyurdu. Bundan anlaşılıyor ki: Bir edebi gözetmek ve tenzîhî olsa bile, bir mekruhdan sakınmak, zikirden ve fikirden ve murâkabeden ve teveccühden daha faydalıdır. Tahrîmî olan mekruhdan sakınmanın faydasını, artık düşünmelidir. Evet, bu nâfile işler, farzları gözetmek ile ve haramlardan, mekruhlardan sakınmak ile birlikte yapılırsa, elbette daha güzel, çok güzel olur. Fakat böyle olmazsa, pek zararlı olur. Meselâ zekât olarak bir gram gümüşü bir Müslüman fakire vermek, nâfile olarak dağlar kadar altın sadaka vermekten ve hayrat, hasenat ve yardımlar yapmakdan kat kat daha iyidir, kat kat daha çok sevaptır. Bu bir gram gümüş zekâtı verirken, bir edebi gözetmek, meselâ, akrabadan bir fakire vermek de, nâfile iyiliklerden kat kat daha faydalıdır. Bundan anlaşılıyor ki, yatsı namazını gece yarısından sonra kılmak ve böylece gece namazı sevabını da kazanmayı düşünmek, çok yanlışdır. Çünkü, Hanefî mezhebindeki imâmlara göre yatsı namazını gece yarısından sonra kılmak mekruhdur. Çünkü, yatsı namazını gece yarısına kadar kılmak mubah demişlerdir. Gece yarısından sonra kılmak mekruh olur buyurmuşlardır. Mubahın karşılığı olan mekruh ise, tahrîmen mekruhdur. İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe hazretleri, namaz abdestinin edeblerinden bir edebi terk etdiği için kırk senelik namazı kaza etmiştir.