Önce fıkıh bilgisi

A -
A +

Öğrenilmesi farz veya vâcib olan fıkıh bilgilerini öğrenmemek büyük günâhtır. Bunun için eskiden bu bilgileri bilmeyenin, bilip de yapmayanın İslâmiyette şâhidliği kabûl edilmezdi. Kadı mahkemede şâhidlere i'tirâz olunduğu zaman, fıkıhtan sorardı. Bilemezse şahidliğini kabûl etmezdi. Dinimizde bilinmesi gereken din bilgilerini bilmek, öğrendikten sonra bildiği ile amel etmek çok önemlidir. Bunun için her Müslümanın bilmesi gereken hususları öğrenmesi şarttır. Kur'ân-ı kerîmden namaz kılacak kadar ezberlemek farzdır. Bunu öğrendikten sonra, fıkıh bilgilerinden farz-ı ayn olanları öğrenmek, Kur'ân-ı kerîmin fazlasını ezberlemekten daha iyidir. Çünkü, Kur'ân-ı kerîmi ezberlemek, hâfız olmak farz-ı kifâyedir. İbâdetler ve alışveriş için lâzım olan fıkıh bilgilerini öğrenmek ise farz-ı ayndır. Helâlden, harâmdan zaruri bilgileri ezberlemek lâzımdır. İlmihâllerdeki bilgilerin tamamını öğrenen kimse bu bilgileri öğrenmiş olur. Bunların bir kısmı farz-ı ayndır. Bir kısmı da farz-ı kifâyedir. Herkese, işine göre, lüzûmlu olanlar farz-ı ayn olur. Fakat hepsini öğrenmek, Kur'ân-ı kerîmi ezberlemekten daha iyidir. Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde fıkıh ilmini övmektedir. Bir fıkıh âlimi, bin zâhidden daha kıymetlidir. Fıkıh bilgileri, ancak dört mezhebin âlimlerinden öğrenilir. Ehli sünnete göre dört mezhebden birinde bulunmayan fıkıh bilgisi ile amel etmek câiz değildir. Tefsîr ilminin kâideleri kurulmamış, kollara ayrılmamış, sonuna varılmamıştır. Her âyetin çok tefsîri vardır. Hepsini Allahü teâlâdan başka kimse bilmez. Önce, îmânı Ehl-i sünnet i'tikâdına uygun hale getirmelidir. Sonra farzları, harâmları öğrenmek farzdır. Bunları öğretmek ve kendine lâzım olandan başka fıkıh bilgilerini öğrenmek farz-ı kifâyedir. Fıkıh kitabı okuyanlar, müctehidlerin ömürlerini feda ederek, Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden çıkardıkları hazır hükümleri öğrenirler. Âyetten ve hadîsten hüküm çıkarmak ihtiyacından kurtulurlar. Zaten Hicrî dördüncü asırdan sonra, Kur'ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîflerden hüküm çıkarabilen âlim kalmadı. Farz-ı kifâye olanları bilen, yapan var iken, bunları öğrenmek müstehab olur. Bunları yapmak nâfile ibâdet olur. Namaz kılacak kadar Kur'ân-ı kerîm ezberleyen kimsenin, boş zamanlarında daha çok ezberlemesi, nâfile namaz kılmasından daha çok sevâb olur. İbâdetlerinde ve günlük işlerinde lâzım olan fıkıh bilgilerini öğrenmesi ise, bundan daha çok sevâb olur. Lüzûmundan fazla fıkıh bilgilerini öğrenmek de, nâfile ibâdetlerden daha sevâbdır. Lüzûmundan fazla fıkıh bilgisi öğrenirken, tasavvuf bilgilerini ve âriflerin sözlerini ve hâl tercümelerini öğrenmesi de müstehab olur. Bunları okumak, kalbde ihlâsı artırır. Fıkıh bilgilerini, derin âlimler, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden çıkarmışlardır. Bunlar, ancak fıkıh kitaplarından ve fıkıh âlimlerinden öğrenilir. Farz-ı ayn olan fıkıh kitaplarını okumayı bırakıp, nâfile olan tefsîr okumak, câiz değildir. Zâten, müctehid olmayanların, tefsîrden fıkıh bilgisi öğrenmesi imkânsızdır. Cehenneme gidecekleri bildirilen yetmişiki fırkanın âlimleri, tefsîrlerden yanlış mana anladıkları için, sapıttılar. Âlimler sapıtınca, diğerlerinin tefsîrden ne anlayabileceğini düşünmeliyiz! Doğru yazılmış tefsîrleri okuyanlar, böyle felâkete düşerse, Seyid Kutup, Abduh, Ömer Rızâ vb. dinde reformcuların, mezhepsizlerin tefsîr adındaki kitaplarını okuyan acabâ ne olur? Bu büyük tehlikelerden kurtulmanın tek yolu, güvenilir kimselerin yazdığı ilmihal kitaplarından dinimizi öğrenmektir. Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.