Cenâb-ı Hakkın bütün insanlardan ilk önce istediği îmândır. Son din olan İslâmiyete inanmalarıdır. Bir insanın îmânı yoksa, İslâmiyete, Muhammed aleyhisselâma inanmamış ise, insanlara ne kadar iyi, faydalı iş yaparsa yapsın hiçbir faydası olmaz. Meselâ Edison ampulü bulmak suretiyle, gecelerin aydınlanmasına, bütün insanların rahat etmesine vesîle oldu. Fakat, Müslüman olmadığı için bu iyiliğin âhirette kendisine hiçbir faydası olmayacaktır. Meselâ, insanları doyurmak, onlara ikrâmda bulunmak çok sevaptır. Muhammed aleyhisselâma inanmamış çok zengin bir kimse, yeryüzündeki bütün fakir ve muhtaç kimseleri doyursa, onların her türlü ihtiyaçlarını görse, âhirette bu yaptıklarının yine hiç faydasını görmeyecektir. Çünkü Allahü teâlâ, bütün insanlardan, önce îmân etmelerini istiyor. Bundan sonra diğer emir ve yasaklarına uyulmasını istiyor. İmân olmadıkça, diğer yapılanlar değerlendirmeye alınmayacaktır. İkinci olarak istenilen şey, îmânın yanî inanılacak îmân bilgilerinin hakiki islâm âlimlerinin bildirdiklerine uygun olmasıdır. İmân, Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymuyor ise, bu kimsenin yaptığı ibâdetlerin, kıldığı namazın, tuttuğu orucun, yaptığı hayır ve hasenâtın hiç mi hiç kıymeti olmaz. Çünkü Muhammed aleyhisselâma inanıp Müslüman olduktan sonra da, bu inanmanın, i'tikâdın, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği gibi olması lâzımdır. Rastgele bir îmân da makbûl değildir. A. Nablusi hazretleri buyuruyor ki: Muhammed aleyhisselamın ümmeti 73 fırkaya ayrıldı. Bunlardan 72 fırkası, doğru yoldan ayrılmış, "Bid'at ehli" olmuştur. Bunlar bozuk inançlarının cezası olarak Cehenneme girecektir. Fakat, Müslüman oldukları için, Cehennemde sonsuz kalmayacak, azab gördükten sonra, çıkarılacaktır. Hadis-i şerifte, "Ümmetim 73 fırkaya ayrılır, 72'si dalalete düşer ve Cehenneme gider, yalnız bir fırkası kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir" buyuruldu. Fırka-i naciye denilen kurtuluş fırkasına da (Ehl-i sünnet) denir. Her bid'at sâhibinin, türedi reformcuların ve doğru yoldan kayarak dalâlete düşerek, Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden çıkardıklarını iddia ettikleri bozuk fikirleri geçerli değildir. Cehenneme gideceği hadîs-i şerîfle bildirilen 72 bozuk fırkanın hepsi bozuk fikirlerini Kur'ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîflerden çıkardıklarını iddia etmişlerdir. Bugün bidat fırkası da kalmadı gibi. Saflar imanlı imansız olarak iki gruba ayrılmış durumdadır. İmânın, i'tikâdın bozukluğu o kadar büyük bir günâh, o kadar büyük suç ki, ibâdetleri yapmamanın, harâm işlemenin günâhı ile mukayese bile edilemez. Deniz yanında damla bile değildir. Bunun için îmânın düzgün olmasına çok önem vermeliyiz. Düzgün bir îmândan sonra, herkese lâzım olan şey, dinin emir ve yasaklarını öğrenmektir. Bütün işlerimizi, öğrendiklerimize uygun yapmaktır. İlk önce öğrenilecek ve yapılacak en önemli ibâdet de namazdır. Âhirette îmândan sonra, namazdan sorulacaktır. Namaz dinin direğidir. Direk olmaz ise bina ayakta kalamaz, eninde sonunda yıkılır. Namaz kılmayanın diğer ibâdetleri kabûl olmaz, yanî vaad edilen o büyük sevâba kavuşamaz. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "Namaz dînin direğidir. Namaz kılan, dînini doğrultmuş olur. Namaz kılmayan, dînini yıkmış olur." İ'tikâdı düzeltmeden önce dinin emir ve yasaklarını öğrenmenin hiç faydası olmaz. Bu ikisi birlikte düzelmedikçe de, ibâdetlerin faydası olmaz. Bu üçü birlikte yapılmadıkça, kalb temizlenmez. Din, bu üç esas üzerine kurulmuştur.