Bugün, Ehl-i sünnetin reisi, büyük müctehid, büyük imam, Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı a'zam Ebu Hanife hazretlerinin ölüm yıl dönümüdür. (D. 699 Kufe; vefat 767 Bağdad). Diğer meşhur zatlar ile ilgili, anma günleri, anma haftaları, konferanslar düzenlenmesine rağmen, her nedense, bu büyük imamdan pek bahsedilmez; şatafatlı anmalar yapılmaz, gazeteci tabiri ile görülmez. Acaba bunun sebebi veya sebepleri nelerdir? Günümüzde bu organizasyonları yapanlar genelde, mezhepleri inkâr eden, nakli esas alan Ehl-i sünnet inancını ve yaşayışını kabul etmeyen dinde reform yanlısı kimselerdir. Diğer bir grup da, dinle ilgisi olmayan; bu organizasyonları, gizli maksatlarına alet eden hümanistler, felsefeciler, siyonistler veya dünyalık elde etmek, şan şöhret sahibi olmak için tanzim eden kimselerdir. EHL-İ SÜNNETİN BOYNUNUN BORCU Bunlardan böyle bir organizasyon yapması beklenemez. Maksatları dolaylı yoldan İslamı yok etmek olan bu; felsefe ve akılcılık üzerine dayalı çalışma yürüten kimselerin; dinde nakli esas alan, dinde kaynak olarak edille-i şeriyyeyi (Kitap, sünnet, icma ve kıyas) esas alan İmam-ı a'zam Ebu Hanife gibi bir zat için anma toplantıları düzenlemeleri beklenemez. Mezhepleri, fıkıh âlimlerini itibarsız, etkisiz hale getirmeyi kendilerine gaye edinen kimseler, İmam-ı a'zamdan hiç bahsederler mi? Onlar bahsetmese de, bizim bahsetmemiz şarttır, her Ehl-i sünnet Müslümanın boynunun borcudur!.. İmam-ı a'zam Ebû Hanîfe hazretleri, Eshâb-ı kirâmdan sonra gelen müctehidlerin en büyüğüdür. Dört büyük imamdan tabiinden olan sadece budur. Eshâb-ı kirâmdan Enes bin Mâlik'i ve daha üç veya yedi kimseyi gördü. Bunlardan hadis-i şerifler öğrendi. İmâm-ı a'zamın babası Sâbit de Kûfe'de, İmam-ı Ali ile buluşup, İmâm hazretleri, buna ve evladına duâ buyurmuştu. Bütün dünyada tatbîk olunan ahkâm-ı islâmiyyenin dörtte üçü, imam-ı a'zam Ebû Hanîfe'nin bildirdiğidir. Kalan dörtte birinde de, ortaktır. İslâmiyette ev sahibi, âile reîsi odur. Bütün diğer müctehidler, onun çocuklarıdır. Bunun için imam-ı Şâfi'î hazretleri, "Fıkh bilgisini derinleştirmek isteyen, Ebû Hanîfe'nin talebesi ile beraber bulunsun. Bütün Müslümanlar, İmâm-ı a'zamın ev halkı, çoluk çocuğu gibidir" buyurdu. Yâni, bir adam, çoluk çocuğunun nafakasını kazandığı gibi, İmâm-ı a'zam da, insanların, işlerinde muhtaç oldukları din bilgilerini meydana çıkarmayı kendi üzerine almış, herkesi güç bir şeyden kurtarmıştır. İctihâd ve istinbâtta, yani hüküm çıkarmada öyle yüksek bir dereceye ulaşmıştı ki, buraya kimse varamadı. Ticâret ederek helâl kazanırdı. Başka yerlere mal gönderir, kazancı ile talebesinin ihtiyaçlarını alırdı. Kendi evine bol harc eder, evine harc ettiği kadar da, fakirlere sadaka verirdi. Vera' ve takvada çok ileri idi. Ortaklarından birinin, çok miktârda bir malı, dine uygun olmayarak sattığını anlayınca, bu maldan kazanılan doksan bin akçanın hepsini fakirlere dağıtıp, hiç kabûl etmedi. Kûfe şehrinin köylerini haydûdlar basıp, koyunları kaçırmışlardı. Bu çalınan koyunlar şehirde kesilip, halka satılabilir düşüncesi ile, o günden beri, yedi sene, Kûfe'de koyun eti alıp yemedi. Çünkü, bir koyunun, en çok yedi yıl yaşayacağını öğrenmişti. Haramdan bu derece korkar, her hareketinde dinin emirlerini gözetirdi. "YOLUNDAN GİDENLERİ AFFETTİM" Son haccında, Kâbe-i muazzama içine girip, burada iki rekât namaz kıldı. Sonra, ağlayarak; "Yâ Rabbî! Sana lâyık ibâdet yapamadım. Fakat, senin akıl ile anlaşılamayacağını iyi anladım. Hizmetimdeki kusurumu, bu anlayışıma bağışla!" diyerek duâ etti. O anda bir ses işitildi: "Ey Ebû Hanîfe! Sen beni iyi tanıdın ve bana güzel hizmet ettin. Seni ve kıyâmete kadar, senin mezhebinde olup, yolunda gidenleri af ve mağfiret ettim..." Peygamber Efendimiz, "Âdem ve bütün Peygamberler, benimle övündüğü gibi, ben de, ümmetim içinde, soyadı Ebû Hanîfe, ismi Nu'mân olan bir kimse ile övünürüm ki, ümmetimin ışığı olacaktır. Onları, yoldan çıkmaktan, cehâlet karanlığına düşmekten koruyacaktır" buyurarak bu mübarek zatın geleceğini, üstünlüğünü haber vermiştir...