Osmanlı da çok çekmişti bunlardan!

A -
A +

NATO'nun, 28-29 Haziran'da İstanbul'da yapacağı toplantı için güvenlik tedbirleri en üst düzeyde. Aylardır bunun çalışması yapılıyor. Kara, deniz ve hava yolu trafiğinde büyük kısıtlamalar olacak. Toplantı boyunca savaş uçakları İstanbul semalarında sürekli dolaşacak. Tabiri caiz ise kuş uçurtmayacaklar. Bütün bu alınan tedbirler, basına yansıyınca, "Kime karşı" sorusunu gündeme getirdi. Herkesin ortak görüşü, "İslami terör"e karşı! İslam ile terör kelimeleri bir araya gelemez, fakat eylemleri yapanlar kendilerini Müslüman olarak tanıttıkları için bu tabir kullanılıyor. İster istemez bütün Müslümanları yaralıyor bu sözler. Müslümanlar için ne kadar üzücü bir şey değil mi? Bütün dünyada, terör konusu gündeme gelince hemen İslamiyet hatıra geliyor. İslamı kötülemede, gözden düşürmede bundan daha kötü bir propaganda olamaz herhalde? İnsanlara huzur vermek için gönderilen İslamiyet ve asırlar boyunca bu huzuru dünyaya tattıran Müslümanlar için bundan daha kötü bir imaj olur mu? Olaylara bu açıdan bakınca, İslamla en küçük bir ilgisi olanın dinine bu kadar zarar veremeyeceği aklına geliyor insanın. O zaman ya bunların İslamla ilgileri yok veya birileri İslama zarar vermek için bunları kullanıyor. Her ne şekilde olursa olsun, olaylardan ibret almak, verilen zararı gücümüz yettiği kadar azaltmak için İslam adına ortaya çıkıp, Müslümanlara bu kadar zarar veren terör örgütlerinin kaynağını bilmek tarihî seyirlerini takip etmek önemli bir görev olmalı bizler için. Dinî tabirle fitneyi, bugünkü ifadeyle terörü İslamiyet şiddetle yasaklamıştır. Mensuplarını bu felaketten uzak tutmuştur. Peygamber Efendimiz, fitne çıkaranları lanetlemiştir. Bunun için, İslamiyetin gerçek temsilcileri olan Ehli sünnet Müslümanlar bundan hep uzak kalmışlar, teröre hiç bulaşmamışlardır. Tarih boyunca Müslümanların başına gelen bu musibetlere, Müslüman kimliği ile ortaya çıkıp İslamiyeti istismar eden kimseler sebep olmuştur. Bugün terör deyince, Selefî meşrepli Vehhabilik ve El-Kaide örgütü akla geliyor. 1730'lu yıllarda başlayan bu terörü, tamamen ortadan kaldırmaya Osmanlının ömrü kifayet etmedi. Osmanlı yıkıldığında bu bela devam ediyordu. Bugün de hâlâ devam ediyor. Vehhabiler, özellikle Türk devletlerinde, Kafkaslar'da (Çeçenlerde), Afganistan'da, Balkanlar'da aç insanlara milyarlarca dolar dağıtarak bozuk inançlarını hızla yaymaktadırlar. İsminin İslam olmasına bakmayın, Selefî meşrepli Vehhabiliği, 1737 senesinde Abdülvehhâb oğlu Muhammed'i kullanarak Arabistan'da kuran İngilizlerdir. Kısa zaman sonra, İngilizlerin siyasî ve askerî yardımları ile, Arabistan'da cahil çöl bedeviler arasında hızla yayıldı. Bu hareket Necd şeyhi olan Muhammed bin Suud'dan siyasî destek gördü. Abdülvehhaboğlu bunun kızı ile evliydi. İngilizler de, bol para vererek ve siyasî, askerî yardımlar vaad ederek, Abdülvehhâb oğlu Muhammed ile işbirliği yapmasını temin etti. Vehhâbîliliği yaymak için, gaddar Muhammed bin Suud'u maşa olarak kullandı. Vehhabiler önce Mekke'ye saldırdılar. İlk saldırıda Mekke'ye giremediler fakat çok kan döktüler. Mekke'ye giremeyince bu defa da, Tâif şehrine asker gönderdiler. Önlerine çıkanları, kadın, erkek ve çocuk demeyip öldürdüler. Beşikteki yavruları bile parçaladılar. Sokaklar kan gölüne dönüştü. Sokak ortasındaki cesetleri kendileri kaldırmadıkları gibi başkalarının da kaldırmalarına müsaade etmediler. Cesetler kurda kuşa yem oldu. İngiliz destekli bu vahşetlere o zamanlar Batı'nın hiç sesi çıkmadı. Şimdi silah kendilerine de dönünce İslamı suçluyorlar. Buna hiç mi hiç hakları yoktur! Aslında bizim onları suçlamamız lâzım. Çünkü bugüne kadar Selefiliği, Vehhabiliği kuran, besleyen ve destekleyen onlardır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.