Bugün, İkinci Abdülhamid Han'ın tahttan indirildiği gündür (27 Nisan 1909). Bu tarih İslam âlemi için çok önemlidir. Çünkü bir dönüm noktasıdır. Sadece Osmanlı sınırları içindekiler değil dünyanın neresinde olursa olsun bütün Müslümanlar bu tarihten sonra sahipsiz, himayesiz kaldı. Sultan, vazifesi gereği sadece İmparatorluk içindekilerin değil bütün Müslümanların halifesiydi dolayısıyla hâmisiydi. Bunun için başlarına gelen her sıkıntıda yardıma çağırıyorlardı; o da hepsinin imdadına koşuyordu. Abdülhamid Han'dan sonra resmî olarak Hilafet devam ediyor görünse de, fiili olarak artık bir hükmü, hükümranlığı kalmamıştı. Devlet tamamen İttihat ve Terakki örgütünün eline geçmişti. Başta İngilizler olmak üzere Hıristiyan Batı âlemi, 200 yıllık hayallerini, İttihat ve Terakki örgütü üzerinden gerçekleştirmiş oldu. Şeyh-ül islamlık da dahil devletin her kademesine bunların adamları veya bu düşüncedeki kimseler sızdırıldı. Bunun için bu tarihten sonra yazılan dinî kitaplara şüphe ile yaklaşılır. RESULULLAHIN ÜZÜNTÜSÜ Bu olayın, ne kadar önemli olduğunu şu hadise de göstermektedir. İmam-ı Rabbani hazretlerinin torunlarından, son devir İslam büyüklerinden Ebül Hasen Zeydi, 1974'te Hindistan'da basılan "Faruki Makamatı Ahyar" kitabında şunu anlatmaktadır: Babam, Peygamber Efendimizi rü'yada görmüş. Çok üzüntülü imiş. Üzüntülerinin sebebini sorduğunda da Efendimiz, "Türkler, benim halifemi bugün makamından ayırdılar. Bunun cezasını çok acı çekeceklerdir" buyurmuş... Batılı devletler, sömürgeleri altındaki devletleri idareleri esnasında, Osmanlının nüfuzunu, özellikle de Abdülhamid Han'ın üzerlerindeki etkisini görünce, Sultanı uzaklaştırmadıkça rahat sömüremeyeceklerini anladılar. Çünkü Sultan Abdülhamid Hanın İslam dünyasındaki itibarı çok fazlaydı. Doğu Türkistan ve Orta Afrika'daki Sultanlıklar bile onun adına hutbe okutuyorlardı. Ayrıca, Siyonistler, Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması karşılığında Osmanlı maliyesinin en büyük problemi olan dış borçların bir kalemde silineceğini bildirdiler. Padişah bu teklifi şiddetle reddettiği gibi, Yahudilerin çeşitli yollarla Filistin'e gelip yerleşmelerine engel olacak tedbirleri de aldı. İngilizler Cemaleddin Efgani gibi mason din adamları vasıtasıyla hilafet meselesini kurcalamaya başladılar. Hindistan'da da bu tür sinsi çalışmalar başlatılınca Sultan Abdülhamid bu bölgelere büyük bir derviş kafilesi gönderdi. Bu çalışmaları da etkisiz hale getirildi. Padişahın bu faaliyetleri üzerine İngilizler onu saltanattan uzaklaştırmadıkça emellerine kavuşamayacaklarını kesin bir şekilde anladılar. Bunun için İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin faaliyetlerine hız verdirdiler. Bir taraftan da, Arabistan Yarımadasında bedevi kabilelerini ve Doğu Anadolu'da Ermenileri Osmanlı Devletine karşı kışkırttılar. SADECE RUM MEBUS İTİRAZ ETTİ Destekledikleri gazeteler vasıtasıyla her tarafta Sultan aleyhine propaganda yaptırdılar. Bu arada "31 Mart Olayı"nı çıkartarak, suçu Abdülhamid Han'ın üzerine attılar. Arkasından da tahttan uzaklaştırılmasını gündeme getirdiler. Bu gündemle 27 Nisan 1909 günü Ayan ve Mebuslar Meclisi toplandı. Önceden kararlaştırıldığı gibi Padişahın hal' edilmesi teklifi verildi. Hal' fetvasının ilk müsveddesini mebuslardan Elmalılı Hamdi Yazır hoca yazdı. Fetvada Sultan Abdülhamid Hana 31 Mart İsyanına sebeb olmak, din kitaplarını tahrif etmek ve yakmak, devletin hazinesini israf etmek, insanları suçsuz oldukları halde idam ettirmek... gibi asılsız, akıl almaz suçlar yükleniyordu. Sadece, Rum asıllı bir mebus itiraz etti. "Yapmayın efendiler! Günahtır, günah. Sultan Abdülhamid Han, bu memleketin nûrudur. Dünyâda denge unsurudur. O'nu tahtından indirirseniz mülkü millet harâb olur. Dünyâ perişân olur" dediyse de bizimkilere söz dinletemedi, yaka paça dışarı atıldı. Oy birliği ile hal' fetvası kabul edildi...