Osmanlı huzuru nasıl sağladı?

A -
A +

Son yıllarda, Batılı araştırmacılar Osmanlı arşivlerinden çıkmıyorlar. Sürekli Osmanlı yönetimini inceliyorlar. Osmanlı nasıl oldu da, altı asır boyunca, bu kadar çeşitli ırk ve inançtaki insanları bir arada tutabildi, üç kıtada huzur ve emniyeti sağlayabildi. Bunun üzerinde duruyorlar. ABD eski başkanı Clinton, Türkiye'ye geldiği vakit "Osmanlıdan çok istifade ediyoruz" demişti. Fakat gelişmelere bakınca pek de istifade edemedikleri anlaşılıyor! Çünkü her sistem orijinaldir, kendi içinde bir bütünlük arz eder. Sistemin bir bölümü alındığında istenilen netice elde edilemez. Osmanlı sistemin temelini de, İslam adaleti ve ahlâkı oluşturuyordu. Bu olmadığı takdirde Osmanlı sisteminin bazı bölümleri taklit edilerek netice alınamaz. Osmanlılar, ilhâk ettikleri bölgelerin halklarına tam bir vicdân ve inanç hürriyeti tanıyorlardı. Onlara karşı davranışlarında adâlet ilkelerinden ayrılmıyorlardı. Adaleti temsil eden Kadılar, yükselme devrinde, âdilâne hükümleri ve her husûsta kötülüklere aman vermeyen ciddî kontrolleri ile yalnız Müslüman tebaa üzerinde değil, aynı zamanda Hristiyan tebaa arasında da Osmanlı idâresine karşı büyük bir bağlılık ve sempati meydana getirmeye muvaffak olmuşlardı. Osmanlı devlet adamları şüphe yok ki, toplum psikolojisini çok iyi biliyorlardı. Esasen onlar toplumlarından hiçbir yönden ve hiçbir zaman ayrılmamış, kopmamışlardı. Bunun içindir ki, toplumların yaşayışı üzerinde kolaylıkla tesîr yapabiliyorlardı. Onlar, içinden çıktıkları kitlelerin ve fethettikleri yerlerin halklarının dışında veya uzağında kalmıyorlardı. Toplumlarıyla kaynaşmışlardı. Netîce olarak denebilir ki, eğer Osmanlı Devleti sonraki asırlarda daha da hızlı bir şekilde gelişip, yalnızca kılıç kuvveti ile değil, gönüllerde taht kurarak üç kıtaya yayılmış ve dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ve güçlü devletlerinden birisi hâline gelebilmişse, bu, İslâm ahlâkına sımsıkı sarılmalarının netîcesidir. İslâm ahlâkını birçok güzel metotlarla tatbik etmelerindendir. Aksi hâlde, bu devletin böylesine güçlenip yaklaşık 6 asır ayakta kalması mümkün olamazdı. Bu hususta Osman Gâzî'nin vasiyeti ibretli bir vesîkadır. Ömrü İslâmiyeti yaymakla geçen Osman Gâzî, Müslümanları rahata, huzûra kavuşturmak için çalıştı. Vefât edeceği zaman, oğlu Orhan Bey'e yaptığı vasiyetnâmesi, İslâmiyete olan sevgi ve saygısını ve halkının rahat ve huzûrunu düşündüğünü ve insan haklarına olan gönülden bağlılığını açıkça bildirmektedir: "Allahü teâlânın emirlerine muhâlif bir iş işlemiyesin! Bilmediğini din âlimlerinden sorup anlıyasın! İyice bilmeyince bir işe başlamıyasın! Sana itâ'at edenleri hoş tutasın! Askerine ihsânı eksik etmiyesin ki, insan ihsânın kulcağızıdır. Zâlim olma! Âlemi adâletle şenlendir. Ve Allah için cihâdı terk etmiyerek beni şâd et! Alimlere ri'âyet eyle ki, din işleri nizâm bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm, yumuşaklık göster! Askerine ve malına gurûr getirip, dinden uzaklaşma! Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allahın dînini yaymaktır. Yoksa, kuru kavga ve cihângirlik da'vâsı değildir. Sana da bunlar yaraşır. Dâimâ herkese ihsânda bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Hepinizi Allahü teâlâya emânet ediyorum..." Osmanlı sultanları, bu vasiyetnâmeye cândan sarılmış, devletin altıyüz sene hiç değişmiyen anayasası olmuştur. Osmanlıyı Osmanlı yapan bu düstur olmuştur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.