Osmanlı huzurun kaynağı

A -
A +

Geçen hafta, Çanakkale Savaşı'nın yıl dönümüydü. Osmanlı Devleti'nin tarih sahnesinden çekilmesini sağlayacak Birinci Dünya Savaşı'nın önemli bir parçasıdır Çanakkale Savaşları... Bu savaşlarda 205 bin askerle, Batılı devletlerden en çok zayiat veren de İngilizlerdi. İngilizleri Osmanlıların üzerine sürenlerin başında, ezeli Türk düşmanı Churchill geliyordu. Churchill, her neye mal olursa olsun bütün Müslümanların hamisi durumundaki Osmanlı Devleti'nin yıkılması taraftarıydı. Bu savaşlarda ve daha sonraki yıllarda bunun tersini savunan pek çok İngiliz devlet adamı da oldu. Hatta bunlar Osmanlıyı savunan, lobiler, dernekler oluşturdular. Lordlar Kamarası'nda günlerce fikirlerini savundular. Bunların düşüncesi şuydu: "Tarihi bir hata yapıyoruz. Osmanlı bölgede önemli bir denge unsurudur. Bu denge bozulursa, bu bölgelerde huzur kalmaz. Buna biz sebep olduğumuz içinde tarih bizi hiçbir zaman affetmez." Çoğunluk bunun aksini savunduğu için bu fikrin kıymeti harbiyesi olmadı. Osmanlıyı yıktılar ve o günden bugüne bölgede huzur sağlanamadı. Bu bölge kimseye yar olmadı. Mazlumun ahı, kanı yerde kalmadı. Başta İngilizlere yardım eden yerli halk olmak üzere bu yıkımda dahli bulunan herkes ağır bir bedel ödedi ve halen de ödemeye devam etmektedirler... Osmanlı idare ettiği insanları, dini ırkı ne olursa olsun sömürü vasıtası olarak görmüyordu. Her şeyden önce onları insan olarak görüyordu. Onların hak ve hukukunu, huzur ve sükunu muhafazayı birinci iş addetmişlerdi kendilerine. Bütün insanların istediği de bu değil miydi zaten... Osmanlıda insanlara hizmet esastı. Adaletsizliğin, zulmün olduğu yerde huzur olur mu? Osmanlılarda herkes, dini ırkı ne olursa olsun adalette eşitti. En üst düzeyde hakkını rahatlıkla arayabilirdi. Hak aramada hiçbir engel ile karşılaşmazdı. Adalet denilince akan sular dururdu. Hiç dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Osmanlının yönetim merkezi olan Topkapı Sarayı'nın girişinde, sol tarafta bir levha var. Burada şöyle yazıyor: "Ya vâliye külli mazlûmin" yani, "Mazlumların, zulme uğrayanların sığınağı" Altı asırlık ömrün sırrı da buradaydı zaten. Bu, sadece yazıda kalmadı. Tatbik de edildi. Tarihte bununla ilgili sayısız örnekler var. Birini nakledeyim sizlere: Kânûnî Sultan Süleyman Hân, Budin Seferinden dönerken, Edirne yakınlarında, bağların, bahçelerin içinden askerler yollarına devam ediyorlardı. Halk sevinç içinde sultanı karşılıyordu. Köylünün biri ısrarla pâdişâhı görmek istiyordu. Görevliler pâdişâha yaklaştırmıyorlardı. Bu durumu fark eden pâdişâh: "Bırakın gelsin" dedi. Kânûnî, gelen kimseye sordu: "Derdin nedir?" "Sultanım. Bizler fakir köylüleriz. Birkaç dönüm, bağ bahçe gibi arazimiz vardır. Dünden beri askerleriniz, ekinlerimize ve bağlarımıza istemeden de olsa zarar verdiler. Ya zararlarımızı ödersiniz veyahut da sizi şikâyet ederim. Kanuni sordu: "Söyler misin beni kime şikâyet edeceksin?" Köylü şöyle cevap verdi: "Size Kânûnî demezler mi pâdişâhım. Seni kânuna şikâyet ederim kânuna..." Kânûnî, ihtiyar köylünün, kendisi ile böyle rahat bir şekilde konuşmasına hakkını arayabilmesine çok sevindi. Zararını hemen tazmîn ettirdi. İşte Osmanlıyı altı asır ayakta tutan, halkını huzurlu kılan bu anlayıştı. Bunun da kaynağı İslamiyetti. Huzuru, aydınlığı başka yerde arayan karanlıkta kalmaya mahkumdur!.. ----------------------------------------- Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.