Geçen hafta, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun 710. yılı idi. (Kuruluş: 27.1.1299) Yıkılışının üzerinden 86 yıl geçtiği halde, neredeyse her gün bir şekilde dünya medyasında adı geçen, hüküm sürdüğü topraklardaki milletler tarafından aranılan, özlenilen başka bir devlet, başka bir imparatorluk yok. Başta Filistin olmak üzere, bütün Arap ülkeleri "Osmanlının kıymetini bilemedik, başımıza gelenler bundan dolayıdır, ah Osmanlı neredesin!" diye inlemektedir. (Tabii ki, Arap âlemindeki Osmanlının hasretini çekenler kukla liderler değil; yerli halklar.) Osmanlı gibi, I. Dünya Savaşı sonunda dağılan, hemen hemen Orta Avrupa'nın tamamına sahip; yerine, Avusturya, Çekoslovakya, Macaristan devletleri oluşmuş, ayrıca topraklarının önemli bir bölümü de, İtalya, Romanya, Yugoslavya, Polonya sınırları içinde kalmış Avusturya İmparatorluğu'nun bugün hiç esamesi okunmuyor, niçin bu kadar çabuk unutuldu? İmparatorluk topraklarında yaşayıp bugün imparatorluk günlerinin hasretini çeken kaç millet var Avrupa'da? HER MİLLET HUZUR İSTER Tabii ki çekmezler. Çünkü Avusturya İmparatorluğunun hasreti çekilecek, özlenecek bir icraatı olmamıştı. Farklı ırklardaki, farklı dinlerdeki, mezheplerdeki milletleri huzur ve ahenk içinde yüz yıllarca idare etmemişti. Osmanlı gibi dünya siyasetine yön vermemişti. Tebasına unutulmayacak bir adalet ve hoşgörü sunmamıştı. Aksine iç karışıklıklar hiç eksik olmadı. Evet, Osmanlılar, çeşit çeşit dillerde; başka başka âdet ve ananelere bağlı olan milyonlarca insanı, aralarındaki farkları bıraktırarak, bir inanç veya fikir etrafında toplayıp, dünya tarihinin en uzun hanedan imparatorluğunu kurmuşlardı. Peki, bu muazzam iş nasıl yapıldı, nasıl başarıldı? Öncelikle bunu iyi bilmek lâzımdır. Çokları bunun kaba kuvvetle yapıldığını zanneder. Halbuki, Osmanlıların bu başarısı yalnızca askerî değildi. Yani kaba kuvvete dayanmıyordu. Askerî yöntem Osmanlıların başvurdukları en son çare idi. Öyleyse, onları mefkurelerine ulaştıran ve uzun ömürlü kılan esas amiller nelerdi? Bu başarıyı kazanmakta nasıl ve hangi metotları kullanmışlardı? Başarılı olmalarını sağlayan birçok metotları vardı. Bu metotlardan biri, belki de en önemlisi zorlama yapmadan örnek bir hayat sunmalarıdır. Anadolu'da yerli halka, gerek inançları ve töreleri, gerekse daha geniş ifadesi ile kültürleri üzerinde herhangi bir baskı uygulanmamıştır. Orta Çağda Avrupa'da görülen engizisyonlar ve benzeri uygulamalar, İslam âleminin hiçbir devrinde görülmediği gibi, Osmanlılarda da ne devlet ve ne de diğer ileri gelenlerce veya belli bazı teşkilatlarca bilinen ve uygulanan şeyler değildi. Aksine tam bir inanç hürriyeti hakimdi. Çünkü, İslamiyet'in, "Dinde zorlama yoktur" prensibine Osmanlılar sadık kalıyorlardı. Kimse Müslüman olmaya zorlanmıyordu. Yaptıkları tek şey; yerli halk arasına Müslüman Türklerin getirilerek yerleştirilmesi, kendi inançlarının gereğini en arı ve duru haliyle yaşamak suretiyle onlara bir alternatif sunmaları idi. Bu şekilde, yerli halk, kendi hayat tarzları ile Müslüman Türklerin hayat tarzlarını görüp, mukayese yapabilme fırsatına sahip kılınmış oluyorlardı. YAŞAYARAK ÖRNEK OLMAK Resulullah efendimiz, Hudeybiye anlaşmasını, bütün olumsuz maddelerine rağmen, bir maddesi için kabul etmişti. Bu madde, Müslümanların müşriklerle rahatça görüşebilmelerini sağlamaktaydı. Bu görüşmeler ile birçok müşrik Müslüman olmuştu. Bir şeye inandırmanın en kolay, en sağlam yolu, görerek yaşayarak örnek olmaktan geçer. Netice olarak, Osmanlı Devleti'nin hızlı bir şekilde gelişip yayılması, gönüllerde taht kurarak üç kıtaya hakim olması, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ve güçlü devletlerinden birisi haline gelebilmesi, İslam ahlâkına sımsıkı sarılmalarının neticesidir. İslam ahlâkını o günün şartlarına göre güzel bir şekilde sunmalarıdır. Böyle olmasaydı, bu devletin böylesine güçlenip, adalet ve huzur içinde yaklaşık 6 asır ayakta kalması mümkün olamazdı. Bugün hâlâ özlemi duyulmazdı...