Dün İslamiyetin Protestanlaştırılması gayretlerinden söz etmiştim. Bugün de, İslam dünyasında bu faaliyetlerde rol alan, iç ve dış destekçilerden bahsetmek istiyorum. İslam dünyasında Protestanlaştırma hareketlerine ilk destek; Muhammed Abduh, Cemalettin Efgani, Mercani, Musa Carullah... gibi reformistlerden geldi. "İslamın yeniden yorumlanması" fikrini ortaya atarak Protestanlaştırmaya öncülük ettiler. (Ülkemizdeki, günümüz Refomcularını, Luther'lerini herkes bildiği için bunların isimlerini zikretmeği lüzumsuz görüyorum. Arife tarif gerekmez.) Kulvarları farklı da olsa, Hasan el Benna, Seyyit Kutup, Mevdudi, Raşit el Gannuşi, Hasan Turabi, Malik bin Nebi, Muhammed İkbal, Hamidullah gibi kimselerin ortaya attıkları "Kur'an'a" dönüş hareketi de Protestanlaşmaya katkı sağladı. Ayrıca, isyancı terörist faaliyetleri ile insanları İslamiyetten soğuttular, ürküttüler. Yusuf Akçura, Gaspralı İsmail, Ziya Gökalp gibi "Türk Yurdu" mecmuası etrafında toplanan aydınların faaliyetleri de, İslamın Protestanlaştırılması hareketinin ekmeğine yağ sürdü. Çünkü bunlar da Hıristiyanlık gibi, İslamın da değişime ayak uydurmasını, reformu savundular. İçeride ise, Protestanlaştırma çalışmalarına ilk ciddi destek, 10 Haziran 1928 tarihinde, İlahiyatçıların yayınladığı beyanname idi. İbadeti zamana uydurmak ve İslamiyeti ıslah projesi adı ile yayınlanan bu beyanname Protestanlaştırma hareketine açık bir destekti. Çünkü, ibadetlerin biçiminde ve dilinde reform yapılarak; camilere müzik âletleri konulması, hutbeleri filozofların okuması, ibâdetlerin ana dille yapılması isteniyordu. Mesela, bu beyannameyi hazırlayanlardan İzmirli İsmail Hakkı'nın düşünceleri Protestanlığın kurucusu Luther'in düşüncelerinden farklı değildi. Çünkü o da, dinde aklı esas alıyor, "ibadetler kalbleri temizlemeye yarar kalb temiz ise ibadete lüzum yok" diyordu. Dikkat ederseniz, İzmirli de, Luther gibi ibadetlere önem vermiyor, aklı esas alarak vahye inanmıyor. Halbuki din vahye dayanır, akla dayanmaz. Dinlerarası diyalog da Protestanlaştırma projesi kapsamındadır. Diyalog faaliyetinde bulunanların niyeti ne olursa olsun, hatta iyi niyetle bile yapılması bu neticeyi değiştirmez. Zaten Vatikan maksadını saklamıyor, açıkça ifade ediyor. Nitekim, Papa ll. Jean Paul da, Sen Pietro Kilisesi'nde, 25.6.2000 tarihindeki pazar ayininde, "Kilise ile diğer dinler arasındaki diyaloğa evet. Ama aynı zamanda tek kurtarıcının İsa olduğunu ilan etmek gerekiyor" diyerek diyalog sonunda nerede birleşileceğinin adresini de vermiş oluyor. Batı, diyalog çalışmasını bu maksatla başlattı. Böyle bir diyalogtan, zarardan, yıkımdan başka ne beklenir? 30.9.2002 tarihli TIME dergisinde, 11 Eylül olayından sonra, semavi dinlerin "İbrahim dini"nde birleşmesini savunan geniş bir makele yayınlandı. Bu da İslamı yok etmenin sinsi bir planı! Son aylarda başlatılan Diyanet'in "Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantıları" da protestanların kararları ile örtüşüyor. İşte toplantıda ele alınan konulardan bazıları: Dînî metinleri okuma, anlama ve yorumlama; din ve sosyal değişme ile ilgili konular; tarihte ve günümüzde kadının toplumsal konumu ve rolü, ana dil ile ibadet, Kuran ve hadislerin anlaşılmasında, yorumlanmasında yöntem, Hz. Peygamberin dindeki konumu, akıl vahiy ilişkisi vb. Luther'in yaptığı gibi hep, "Yeniden yorum" üzerine bina ediliyor. Sanki din yeni geldi, bugüne kadar hiç yaşanmadı! Kimsenin kalbini okuyamadığımız için tabii ki, bütün bunların art niyetle mi iyi niyetle mi yapıldığını kesin olarak söylemek zor. Ancak, her olayda olduğu gibi burada da gelinen noktaya bakmak gerekir. İyi niyet her zaman iyi netice vermez. İyi niyetli olmak insanı vebalden kurtaramaz. Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Cehennem iyi niyetlilerle doludur.