Resulullah efendimiz, "Veda Haccı"nı tamamlayıp Medine-i münevvereye döndükten sonra, ahirete göç vaktinin geldiğine dair işaretler vermeye başlamışlardı. Bir gün Baki Kabristanı'nı ziyaretinde yanlarında bulunan Ebu Müveyhib'e dönerek; "Ey Ebu Müveyhib! Ben, dünya hazineleri ile ahiret nimetlerini seçmede serbest bırakıldım. İstersen dünyada baki ol, sonra Cennet'e git, istersen Likaullah (Allahü teâlâya kavuşmak) hasıl olup Cennet'e gir dediler. Ben, Likaullahı ve sonra Cennet'i seçtim" buyurdu. Sonra rahatsızlanıp Hane-i saadetlerine çekildiler. Eshabı kiram efendilerimiz çok üzülüyordu. Resulullah efendimiz bunları teselli için mescide teşrif ettiler. Minbere çıkarak Allahü teâlâya hamd ve sena ettikten sonra, Eshab-ı kirama; "Ey Eshabım! Size nasihatim olsun ki, Muhacirlerin büyüklerine saygı gösteriniz! Ey Muhacirler! Size de vasiyetim şudur ki, Ensara iyilik ediniz! Onlar size iyilik etti. Evlerinde barındırdı. Geçinmeleri sıkıntılı olduğu halde, sizi kendilerinden üstün tuttular. Mallarına sizi ortak ettiler. Her kim Ensar üzerine hakim olur ise, onları gözetsin, kusur edenleri olursa affetsin" buyurduktan sonra Hane-i saadetlerine döndüler. Kendinizi aldatmayın! Bir müddet sonra, Hazret-i Ali'nin ve Fadl bin Abbas'ın kollarına girerek tekrar mescidi teşrif edip Eshab-ı kirama şöyle buyurdular; "Ey Muhacirler ve ey Ensar! Vakti belli olan bir şeye kavuşmak için acele etmenin faydası yoktur. Allahü teâlâ, hiçbir kulu için acele etmez. Bir kimse Allahü teâlânın kaza ve kaderini değiştirmeye, iradesinden üstün olmaya kalkışırsa, onu kahr ve perişan eder. Allahü teâlâya hile etmek, O'nu aldatmak isteyenin işleri bozulup, kendi aldanır. Biliniz ki, ben sizlere karşı rauf ve rahimim. Siz de bana kavuşacaksınız. Kavuşacağınız yer, Kevser havuzunun başıdır. Cennet'e girmek, bana kavuşmak isteyen, boş yere konuşmasın. İnsanlar, Allahü teâlânın emirlerine itaat ederse, hükumet başkanları, amirleri, valileri onlara merhamet ve şefkat eder. Fısk, fücur, taşkınlık yapar, günah işlerlerse, merhametli başkanlara kavuşamazlar. Benim hayatım, sizin için hayırlı olduğu gibi, ölümüm de hayırdır ve rahmettir. Eğer bir kimseyi haksız yere dövmüş veya fena bir söz söylemiş isem, bana aynı şeyi yaparak hakkını almasına; birinizden haksız bir şey almış isem, geri istemesine razıyım ve helallaşmağa hazırım. Çünkü, dünya cezası, ahiret cezasından pek hafiftir. Buna katlanmak daha kolaydır." Âlemlerin efendisi, şiddetli ağrılarının olduğu bir gün de, mescide toplanan Eshabına buyurdu ki: "Ey Eshabım! Siz, insanların en üstünleri, en şereflilerisiniz. Sizden sonra kim gelirse gelsin, siz hepsinden önce Cennete girersiniz. Dini ayakta tutmakta metin olun ve Kur'an-ı azimi imam (rehber) edinin. Dinin hükümlerinden gafil olmayın" buyurdu. Âlemlerin efendisi, son anlarında da şu tavsiyelerde bulundular: "Aman! Aman! Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız! Onların üzerlerine elbise giydiriniz, karınlarını doyurunuz. Onlara yumuşak konuşunuz. Namaza, namaza devam ediniz. Kadınlarınız ve köleleriniz hakkında Allahü teâlâdan korkunuz!.." Sonra Cebrail aleyhisselam geldi. Efendimiz, "Ne müjde getirdin?" diye sorunca, pek çok müjdeyi sıraladı. Fakat Resulullah efendimiz, her defasında "Başka ne getirdin?" diye soruyorlardı. Bunun üzerine, Cebrail aleyhisselam; "Ya Resulallah! Neyi soruyorsunuz!" dedi. Peygamber efendimiz; "Benim bütün endişem, üzüntüm ve kederim, benden sonra geride bıraktığım ümmetimdir" buyurdu. Hazret-i Cebrail; "Allahü teâlâ kıyamet günü, sen razı oluncaya kadar ümmetini bağışlayacak, bütün peygamberlerden önce seni, bütün ümmetlerden önce senin ümmetini Cennet'e koyacaktır" dedi. Üç arzu Sevgili Peygamberimiz, Cebrail aleyhisselama; "Allahü teâlâ katında üç muradım vardır: Biri; ümmetimin günahkârlarına beni şefaatçı etmesi, ikincisi; dünyada yaptıkları günahlardan dolayı onlara azab etmemesi, üçüncüsü; Perşembe ve Pazartesi günleri ümmetimin amellerinin bana arz edilmesidir. (Eğer amelleri iyi ise dua ederim, Allahü teâlâ kabul eder. Kötü ise şefaat edip, amel defterinden silinmesini isterim)" buyurdu. Cebrail aleyhisselam, Allahü teâlâdan, bu üç arzusunun da kabul edildiği haberini verdi. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz rahatladılar.