Son yıllarda, İslam düşmanı bazı dış güçler ve bunların içimizdeki uzantıları sinsi bir şekilde Müslümanları Resulullah Efendimizden soğutmaya çalışmaktadırlar. Resulullahı, yerlerin göklerin bütün kâinatın Onun hürmetine yaratıldığı, Cenab-ı Hakkın Habibi olan bir peygamber değil de, sıradan bir insan olarak tanıtıyorlar. Haşa Kur'an-ı kerimi getirip işi bitmiş bir "Postacı" olarak görüyorlar. İnsanları Ona tabi olmaya, uymaya değil kendi kafalarına göre mana verdikleri Kur'an-ı kerim meallerine uymaya yönlendiriyorlar. Halbuki Cenâb-ı Hak, Ona tâbi olmayı, Ona uymayı çok sever. Ona uymanın ufak bir zerresi, bütün dünya lezzetlerinden ve bütün âhiret nîmetlerinden daha üstündür. Hakîkî üstünlük, Onun sünnet-i seniyyesine tâbi olmaktır ve insanlık şerefi ve meziyyeti, Onun getirdiği dine uymaktır. Ona uymak için, önce îman etmek yani Onun peygamberliğini ve bildirdiklerini kabul etmek sonra müslümanlığı iyice öğrenmek, sonra farzları edâ edip haramlardan sakınmak, daha sonra, sünnetleri yapıp mekruhlardan kaçınmak lâzımdır. Bunlardan sonra, mubâhlarda da Ona uymaya çalışmalıdır. Allahü teâlâ Onu, dünyadaki bütün insanları saadete dâvet için gönderdi ve Sebe' sûresi, yirmisekizinci âyetinde meâlen, "Ey sevgili Peygamberim! Seni, dünyadaki bütün insanlara ebedî saadeti müjdelemek ve bu saadet yolunu göstermek için, beşeriyyete gönderiyorum." İmrân sûresi, otuzbirinci âyetinde de meâlen, "Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki, eğer Allahü teâlâyı seviyorsanız ve Allahü teâlânın da, sizi sevmesini istiyorsanız, bana tâbi olunuz! Allahü teâlâ bana tâbi olanları sever" buyurulmaktadır. Onların iddia ettikleri gibi Allahü teâlânın bildirdikleri ile Resulullahın bildirdikleri ayrı şeyler değildir. Cenâb-ı Hak, Kur'an-ı kerimde, Nisâ sûresi, sekseninci âyetinde, Muhammed aleyhisselâma itaat etmenin, kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor. O hâlde, Onun Resûlüne itaat edilmedikçe, Ona itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kat'î ve kuvvetli olduğunu bildirmek için, âyet-i kerimede "Elbette muhakkak böyledir" buyurdu ve bazı doğru düşünmeyenlerin, bu iki itaati birbirinden ayrı görmelerine meydan bırakmadı. Allahü teâlâ, yine Nisâ sûresinin yüzellinci ve yüzellibirinci âyet-i kerimelerinde de meâlen, "Kâfirler, Allahü teâlânın emirleri ile Peygamberlerinin emirlerini birbirinden ayırmak istiyorlar. Bir kısmına inanırız; bir kısmına inanmayız diyorlar. Îman ile küfür arasında bir yol açmak istiyorlar. Onların hepsi kâfirdir. Kâfirlerin hepsine Cehennem azâbını, çok acı azâbları hazırladık" buyurarak, Resulullahın bildirdikleri ile Cenab-ı Hakkın bildirdiklerini ayrı tutanların sonsuz Cehennemde kalacağını bildirmektedir. Muhammed aleyhisselâma tam ve kusursuz tâbi olabilmek için, Onu tam ve kusursuz sevmek lâzımdır. Bunun alâmeti de, Onun düşmanlarını düşman bilmek, Onu beğenmeyenleri sevmemektir. İki zıt şeyin muhabbeti bir kalbde, bir arada yerleşemez. Resulullaha tam ve doğru tâbi olabilmek için "Ehl-i sünnet" âlimlerinin kitaplarında bildirdikleri gibi, bir îman ve îtikat etmek şarttır. Kıyâmette kurtuluş yolu, bunların gösterdiği yoldur. Allahü teâlânın Peygamberinin ve Onun Eshâbının yolunu kitaplara geçiren, değiştirilmekten ve bozulmaktan koruyan, "Ehl-i sünnet" âlimleridir. Bu birkaç günlük hayat, eğer dünya ve âhiretin en kıymetli insanı olan, Muhammed aleyhisselâma tâbi olarak geçirilirse, saadet-i ebediyye, sonsuz necât, kurtuluş umulur. Yoksa Ona tâbi olmadıkça, her şey, hiçtir. Ona uymadıkça, her yapılan hayır, iyilik, burada kalır, âhirette ele bir şey geçmez. Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29