Muhammed Hâşim-i Keşmî şöyle anlatmıştır: "Seyyidlerden bir genç, medresede talebe idi. Onunla arkadaşlık ederdik. Bir gün ağlayarak yanıma geldi ve başından geçen bir hâdiseyi anlattı. Dedi ki: Hazret-i Muâviye'yi sevmezdim. Bir gece İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât'ını okuyordum. Okuduğum yerde; İmâm-ı Enes bin Mâlik buyurdu ki: 'Hazret-i Muâviye'yi, sevmemek onu kötülemek, hazret-i Ebû Bekr'i ve hazret-i Ömer'i sevmemek bunları kötülemek gibidir. Ona sövene, bunlara sövene verilen cezâyı vermek lâzımdır' yazılı idi. Bunu okuyunca, canım sıkıldı ve Mektûbât'ı yere attım. O gece rüyâmda İmam-ı Rabbani öfkeli ve kızgın bir hâlde yanıma geldi. İki mübârek elleri ile kulaklarımı çekti ve; Ey câhil çocuk! 'Sen bizim yazdığımızı beğenmiyorsun ve kitabımızı fırlatıp, yere atıyorsun' buyurarak beni bir bahçeye götürdü. Orada nûr yüzlü, büyük bir zât oturuyordu. Çekinerek ve saygı ile o zâta selâm verdi. Önünde diz çöküp oturdu. Ona bir şeyler söylüyor, beni gösteriyordu. Uzaktan bana bakışlarından benden bahsettiği anlaşılıyordu. Biraz sonra İmâm-ı Rabbânî hazretleri kalktı. Beni çağırdı. Bana, 'Bu oturan zât, hazret-i Ali'dir. İyi dinle! Bak ne buyuruyor' dedi. Yanlarına gidip, selâm verdim. 'Sakın, sakın! Resûlullah efendimizin eshâbına karşı, kalbinde bir dargınlık bulundurma! O büyüklerden hiçbirini, aslâ kötüleme. Aramızda olanların hangi iyi niyetlerle yapıldığını, biz ve o kardeşlerimiz biliriz!' dedi. Bu nasîhati dinledikten sonra, kalbimi yokladım. Bu husustaki tereddüdün ve soğukluğun, kalbimden çıkmadığını gördüm. Bu hâlimi hemen anladı. Öfkelendi. İmamı Rabbani hazretlerine bakarak; 'Bunun gönlü daha temizlenmedi. Suratına bir tokat indir!' dedi. Şeyh hazretleri, yüzüme kuvvetli bir tokat indirdi. Tokadı yiyince, kendi kendime; 'Bunu sevdiğim için onlara düşmanlık etmiştim. Hâlbuki kendisi onlara düşmanlığımdan bu kadar çok incinmektedir. Bu hâlden vazgeçmeliyim!' dedim. Kalbimi yokladım. Düşmanlık, kırgınlık kalmamıştı..." Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr