Ad kavmi mensuplarının kötü huylarından biri de, çok iftiracı olmaları idi. Doğru yoldan, o kadar ayrılmış, hak ve hakikatten o kadar uzaklaşmışlardı ki, akıl ve kemâl sahiplerini cahil görürlerdi. İşlerinde doğru olup isabet edenleri, hataya düşmekle ve kusurlu olmakla itham ederlerdi. Nitekim Hz. Hûd, Ad kavmini imana davet edip, onları, Allahü teâlânın azabı ile korkuttuğu zaman, kabul etmemişler; üstelik, A'raf suresinin 66. ayet-i kerimesinde mealen bildirildiği gibi; "...Gerçekten biz seni sefahet, akıl azlığı, çılgınlık içinde görüyoruz ve seni hakikaten yalancılardan zannediyoruz" demişlerdi. Kendilerini hak mabud olan Allahü teâlâya iman ve yalnız Ona ibadet etmeye davet eden bir peygambere böyle söylemeleri, onların, büyüklere karşı cür'etkâr davrandıklarını ve hitap ederken edebi gözetmediklerini göstermektedir. Üstelik, aklı kemâlde ve irfanı zirvede olan Hz. Hûd'u sefih olmakla itham etmeleri, onların pek düşük, bayağı ve alçak kimseler olduklarının göstergesidir. Bir kimsenin, kendisinde bulunan aşağı ve bayağı bir vasfı, kâmil bir zata isnat etmesi, gülünç olmasının yanında, ne kadar garip ve ne derece cür'etkâr bir davranıştır. Hâl böyle iken, Hûd aleyhisselam, onlara; "Hayır! Bilâkis sefihler sizlersiniz" veya; "Sefihlik ancak sizde bulunur" diye cevap vermedi. Çünkü böyle cevap vermesi, onları tamamen ürkütür ve uzaklaştırırdı. O yine, A'raf suresinin 67 ve 68. ayet-i kerimelerinde mealen bildirildiği gibi, kavmine şu hikmetli cevabı verdi: "... Ey kavmim! Bende çılgınlık, akıl azlığı ve cahillik yoktur. Ben ancak, âlemlerin Rabbi tarafından size gönderilmiş bir peygamberim. Ben, Rabbimin bana vahyettiklerini size tebliğ ediyorum. Size nasihat ediyorum. Ben, sizin için, güvenilir, emin bir nasihatçiyim." Hûd aleyhisselam kavminin karşı çıkmalarına, yalanlamalarına karşı, kendi hâline en uygun şekilde böyle cevap verirdi. Daha değişik bir tarzda cevap vermiş olsaydı, bu durum onlara ağır gelirdi. Hem böyle bir cevap, nasihat edenin sabırsızlığına delalet eder. Hâlbuki emr-i mâruf ve nehy-i münker yapanın, sabır yolundan ayrılmaması lazımdır. Sefihin sefihliğine, cahilin cahilliğine, onun sözünün ve işinin benzeri ile karşılık vermek, akıllı kimseye yakışmaz. İşte, kötü kimselere cevap verirken, öyle bir cevap vermelidir ki, verilen cevapla, hem onlar, hak ve hakikate davet edilmiş; hem de kötülüklerden men edilerek, cehaletleri de en iyi şekilde yok edilmiş olsun.