Hayatın tamamının "sabır" olduğu gerçeğini unutup incir çekirdeğini doldurmayan şeyler yüzünden bir kaşık suda fırtınalar kopartan insanlar haline geldik... Eskiden, günlük hayat insanı sabra alıştırıyordu, hatta zorluyordu. Elektrik yok, su yok, yol yok... Çocukluğumda ilçeye merkep ile pazar alışverişine gidişimizi hatırlıyorum. Dört saat gidiş dört saat dönüş. Giderken de gelirken de yüklü olduğu için hayvana binme imkânı da yok. Hiç kimsenin bundan şikâyeti de olmazdı. Sıradan bir işti. Eskiden hacca gidişi hatırlayalım. En az üç ay sürüyordu. Yolda çekilen zorluklar, konaklama tesisleri olmadığı için orada çekilen sıkıntılar... Ama kimsenin şikâyeti yoktu. Sevinç içinde gidip gelinirdi. Şimdi öyle mi? Atlıyor arabasına veya otobüse, dört saatlik yol iniyor 20 dakikaya. Atlıyor uçağa üç aylık yol iniyor 1.5 saate. Bu örnekler günlük hayatın her safhası için geçerlidir. Teknolojik gelişmeler günlük hayatta büyük kolaylıklar getirdi. Dolayısıyla insanoğlu her isteğine en kısa zamanda ulaştığı için sabretmeyi unuttu; her arzusunun hemen olmasını istemeye başladı. Teknolojinin her derde deva olacağı zannediliyor. Sıkıntısız hayat olmaz, giden sıkıntıların yerini başka zorluklar alır. En önemlisi de, eskiden dinî telkinlerle devamlı sabır aşılanırdı, tevekkül etmenin, sabretmenin faziletleri anlatılırdı. Dini eğitim ve yaşayış zayıflayınca sabra tahammül de kalmadı. Tahammül kalmayınca da, "sabırsızlık" had safhaya ulaştı. Olaylara gösterilen tepki, isyan, imanın şartı olan "Kaza ve kadere" iman akidesini zedeler hale geldi. Bunun için sıkıntılara en güzel ilaç olan sabrın ne olduğunu, faziletlerini dini kitaplardan okuyup öğrenmemiz lazımdır. İslâm büyükleri sabrı çeşitli şekilde tarif etmişlerdir: "Sabır, acı şeyi yüzünü ekşitmeden içmektir. Yâni, şikâyet ve feryatta bulunmadan, hoşnutsuzluk göstermeden, gelen belâya katlanmaktır." "Sabır, muhalefetten sakınmak, belâların acılığını yudum yudum tadarken, sâkin olmak, geçimde fakirlik başgösterince zengin görünmektir." "Sabır, belâ gelince güzel edeple durmak, şikâyetsiz olmak, belâda fâni, yok olmaktır." "Sabır, âfiyet gibi belâ ile de arkadaş ve ahbap olmak, onunla bulunmaktır." Hazret-i Ali buyurdu ki: "Sabrın îmândaki yeri, başın bedendeki yeri gibidir. Başsız beden olmayacağı gibi, sabırsız da îmân olmaz." Şakîk-i Belhî hazretleri buyurdu: "Musîbete sabretmeyip feryat eden, Allahü teâlâya isyân etmiş olur. Ağlamak, sızlamak, belâ ve musîbeti geri çevirmez." Belâlara sabretmek, kurtuluşa sebep olan güzel huylardandır. Sabır, peygamberlerin hasletlerindendir. Peygamber aleyhisselâma, "Îmân nedir?" diye sorulduğunda, "Sabırdır" buyurdu. Yine sabırla ilgili olarak; "Sabır, Cennet hazinelerinden bir hazinedir.", "Mü'mine gelen her dert, üzüntü, hastalık, eziyet, sıkıntı, günâhlarına kefârettir.", "Hoşlanmadığın şeye sabretmende büyük hayır vardır" buyurdu. Sabrın büyüklüğü ve fazîleti sebebiyle Kur'ân-ı kerîmde yetmişten fazla yerde sabır ve sabredenlerin sevâblarının hesapsız verileceği bildiriliyor. Allahü teâlâ, "Elbette sabredenlerle beraberim" buyuruyor. Peygamber efendimiz, büyük taşları kaldırıp kuvvet denemesi yapan bir topluluğa buyurdu ki: "Bu taşı kaldırmaktan daha zorunu bilir misiniz? Bundan daha zorunu size bildireyim mi? Öfkeli bir kimse, öfkesini yener, sonra sabır yolunu tutarsa, sizin en ağır taş kaldırmanızdan daha zor bir işi yapmış olur." ------ Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.mehmetoruc.com