İsrailoğulları içinde Samirî isminde biri vardı ki, İsrailoğullarının Samirîler adlı kabilesinden olup, Kirman beldesinden sığıra tapan bir kabileden gelip, Mısır'a yerleşti. Münafık olup kalben iman etmemişti. Musa aleyhisselam, Allahü teâlânın emri üzerine, yerine kardeşi Hazreti Harun'u vekil bırakarak, Allahü teâlâya münâcatta bulunmak, zamansız, mekansız ve cihetsiz olarak O'nunla konuşmak üzere Tûr dağına gitti. O zamana kadar İsrailoğullarının arasında hatırı sayılır kimselerden kabul edilen, imansızlığını gizleyen, gizli gizli, Musa aleyhisselamda noksanlıklar bulmaya çalışan Samirî, Hazreti Musa'nın bulunmayışını fırsat bilerek, nifak ve fitne tohumlarını ekmeye başladı. Daha önce İsrailoğullarının, Hazreti Musa'ya; "Bize bir mâbud yap!" dediklerini fırsat bildi. Haince ve şeytanca planını hazırlayıp uygulamaya karar verdi. Daha önce anlatıldığı gibi, Musa aleyhisselamın Tûr-i Sînâ'da kalma müddeti önce otuz gün olup, sonra kırk güne tamamlanmıştı. İşte Samirî'nin fitnesi de, ilave edilen bu on gün içinde oldu. Samirî, iğrenç ve çirkin planını tatbik etmeye yaklaşıyor, fakat bunu, sezdirmeden ve belli etmeden yapmaya çalışıyordu. İmânsızlığı, hak dine düşmanlığı gizli olduğu gibi, bu hususta yaptığı hain faaliyeti de çok gizli idi. Musa aleyhisselam, onlara bildirdiği otuz günün sonunda yanlarına dönmeyince, Samirî, gizliden gizliye, İsrailoğulları içinde dolaşıp, konuşma imkanı bulduklarından herbirine çeşitli yalanlar anlatıyordu. Mısır'da Kıptilerden elde edilen mücevherlerin kendilerinin hakkı olmadığı yalanını yayıyor ve diyordu ki: - Musa aleyhisselamın gelmemesinin sebebi; bizim yanımızda bulunan, Mısır'da Kıptîlerden aldığımız zinet eşyalarının haram olmasıdır. Yani belli ki, bu sebeple, Rabbi, Hazreti Musa'yı muâheze etti, cezalandırdı. Bu cezanın bize de gelmemesi için, en iyisi biz bir çukur kazıp, yanımızda bulunan bütün zinet eşyalarını oraya atalım ve ateş yakıp eritelim, dedi. Bu sinsice plânıyla onları saptırmaya başladı. Onun bu sözüne kanan, İsrailoğulları yanlarında bulunan mücevheratı getirip, çukura attılar. Mesleğinde mahir olan bir kuyumcu vardı. Samirî ateş yakıp, zinet eşyalarını ona erittirdi. Bir buzağı heykeli yaptı. Bu buzağı heykelininden aldatıcı sesler çıkardı. Samirî'nin aldatıcı sözleriyle, çoğu cahil kimseler olan İsrailoğulları o heykeli ilâh edindiler.