İmam-ı A'meş buyurdu ki: "Biz bir cenazede bulunduğumuz zaman, hepimizi kaplayan hüzün ve ağlamaktan, kime taziyede bulunacağımızı bilmez bir hale gelirdik!" Eshab-ı kiramdan Abdullah bin Mes'ûd bir cenazede, adamın birinin güldüğünü görmüş, onu menetmiş ve üç gün onunla konuşmamıştır. Hasan-ı Basrî de kabirde bir adamın yemek yediğini görmüş, "Sen nasıl Müslümansın!" diyerek onu azarlamıştır. İbrahim ez-Zeyyâd da, cenaze için ağlayan bir kimseyi gördüğü zaman şöyle dermiş: "Ey kardeş, sen onun hakkında Allah'tan rahmet dile ve kendin için ağla! Zira bu meyyit üç şeyden kurtulmuştur: 1- Ölüm meleğini görmüş, 2- Ölüm acısını tatmış, 3- Son ânın kötü bir şekilde sonuçlanmasından emin olmuş. Sen ise henüz bu tehlikeleri atlatmış değilsin." Hazret-i Lokman Hakîm'in mu'teber kitaplarda bildirilen hikmetli sözleri, nasîhatleri, menkıbe ve hâlleri, bilhassa kendi oğluna ettiği nasîhatler, altın harflerle yazılsa yerinde olup, pek çoktur. Bunlardan ikisi şöyle: - Ey oğlum! Cenâzede hazır bulun! Çünkü cenâze, sana âhireti hatırlatır. Harâm ve günâhlar ise, senin dünyaya karşı meylini artırır. - Ey oğlum! Takvâyı kendin için âhiret sermâyesi edin! Çünkü takvâ, mal ve mülk ile olmayan bir ticârettir. Peygamber efendimiz, ölüm halindeki bir gence sorar: - Kendini nasıl buluyorsun? - Günahlarımdan korkuyor; fakat Allah'tan ümit kesmiyorum. - Bu korku ile ümit, şu ölüm anında kimde bulunursa, Allahü teâlâ, ona umduğunu verir ve onu korktuğundan emin kılar. Mümin daima korku ile ümit arasında yaşamalıdır. Buna, havf ve reca denir. İmansız öleceğinden korkan, günah işlemez. Ayrıca mümin, Cenneti ümit eder, salihlerle sohbet eder. Salihlerle sohbet, günahlara perde çeker, haramları gözüne kötü gösterir. Korkunun fazla olması daha iyidir. Böylece kötülüklerden kaçıp iyilik etmeye koşar. Ölürken ise ümidi korkusundan fazla olmalıdır. > Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr