Evliyanın büyüklerinden Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, "Şeceret-ül-Kevn" isimli risalesinde, İbn-i Abbâs'tan nakledilen hadîs-i şerîfi, Mu'âz bin Cebel şöyle anlatır: "Bir gün Resûlullah efendimiz ile birlikte, Ensârdan birinin evinde toplanmıştık. Kapı vurularak; "Ey ev sahibi! İçeridekiler! İçeri girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim ve görülecek bir işim var" dedi. Bunun üzerine herkes, Resûlullahın mübârek yüzüne bakmaya başladı. Resûlullah efendimiz duruma vâkıf oldu ve buyurdu ki: "Bu seslenen kimdir, bilir misiniz?" Biz hep birden; "Allahü teâlânın Resûlü daha iyi bilir" dedik. Bunun üzerine Peygamber efendimiz, "O, la'in İblîs'tir!" buyurdu. Sonra şöyle buyurdu: "Kapıyı ona açın gelsin. O buraya gelmek için izin almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz!" ŞEYTANIN DÜŞMANLARI Kapıyı açtılar, içeri ihtiyâr bir kimse girdi. "Selâm sana Yâ Muhammed! Selâm size ey cemâat-ı müslimîn!" dedi. Onun bu selâmına Resûlullah efendimiz şöyle mukâbele buyurdular: "Selâm Allahındır yâ la'in! Bir iş için geldiğini duydum. Nedir o iş?" Şeytan şöyle anlattı: "Benim buraya gelişim, kendi arzumla değildir. Mecbûr kaldığım için geldim." Resûlullah efendimiz, "Nedir o mecbûriyet?" diye sordular. Şeytan; "İzzet sahibi olan Allahın katından bana bir melek gelip dedi ki: "Allahü teâlâ sana emrediyor. Zelîl bir hâlde, tevâzu ile habîbim Muhammed'in huzûruna gideceksin. Âdemoğullarını nasıl aldattığını, O'na bir bir anlatacaksın. Sonra O, sana ne sorarsa, doğrusunu söyleyeceksin" buyurdu. Bundan sonra Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Mademki sözlerinde doğru olacaksın, o halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir?" İblîs la'ininin cevâbı biraz gecikti. Zira Resûlullahın şahsı ile alâkalı idi. Bu konuşmaları hepimiz merakla ve sabırla dinliyorduk. Peygamber efendimiz sorusunu tekrarladılar "Mademki yalan söylemeyeceksin, o hâlde bana anlat. En çok sevmediğin kimdir?" Şeytan, "Sensin Yâ Muhammed! Allahın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur" diye cevap verdi. Resûlullah efendimiz tekrar sordular "Benden sonra en çok kimlere buğz, düşmanlık edip sevmezsin?" Şeytan; "Allahın emir ve yasaklarına uyan, haramlardan kaçınan, varlığını Allah yoluna veren bir gence buğz edip, onu sevmem" dedi. Bundan sonraki konuşmalar soru-cevap şeklinde şöyle devam etti: "Sonra kimi sevmezsin?" "Din-i İslama hizmette sabırlı olup, şüpheli işlerden sakınan âlimi" "Sonra" "İhtiyâcını hiç kimseye söylemeyen ve hâlinden şikâyet etmeyen sabırlı fakiri." "Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nereden bilirsin?" "Ey Muhammed! İhtiyâcını kendi gibi birisine açmaz! Her kim ihtiyâcını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden saymaz. Sabreden kimse böyle olmaz. Dolayısıyla onun sabrını, hâlinden, tavrından ve şikâyet etmeyişinden anlarım." "Sonra kim?" "Şükreden zengin." "Peki o zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın?" "Aldığım helâl yoldan kazanıyor ve hayırlı olan yere harç ediyorsa, bilirim ki o şükreden bir zengindir." ŞEYTANIN EN ÇOK KORKTUĞU ŞEYLER Peygamber efendimiz mevzûu değiştirerek buyurdu ki: "Peki ümmetim namaza kalkınca senin hâlin nice olur?" "Yâ Muhammed! Beni bir sıtma tutar, titrerim." "Neden böyle oluyorsun ey la'in?" "Çünkü, bir kul Allah için secde ederse, bir derece yükselir." "Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?" "Onlar iftar edinceye kadar bağlanırım." "Ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?" "O zaman çıldırırım." "Ya Kur'ân-ı kerîm okudukları zaman nasıl olursun?" "O zaman da tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm." "Ya sadaka verdikleri zaman hâlin nasıl olur?" "İşte o zaman hâlim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, testereyi eline alıp beni ikiye böler." "Neden böyle testere ile ikiye biçilirsin?" diye sebebini sordular. Bunun üzerine şeytan, "Anlatayım: Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Bunlar: 1. Allah sadaka verenin malına bereket ihsân eder. 2. O sadaka, vereni, insanlara sevdirir. 3. Allahü teâlâ, onun verdiği sadakayı Cehennemle arasında bir perde yapar. 4. Allahü teâlâ, belâyı, sıkıntıyı ve günahları ondan def eder."