Şeytanın maskarası olan Bersîsâ'nın hazin sonu

A -
A +

Dün de bahsettiğimiz gibi, Şeytan "Âbid Bersîsâ"nın dünyalık arzusunun ve nefsi duygularının harekete geçmesi ile oluşan perişan hâlini fırsat bilerek, ona şu aklı verdi: "Sen zina yaparak kötü bir iş yaptın. Yaptığın bu kötü iş başkaları tarafından duyulursa, halk nazarında rezil-rüsva olursun. Ayrıca kanunun pençesine düşüp yaptığının cezasını en ağır şekilde çekersin. Şimdi senin bir tek kurtuluş yolun kaldı. Bunu yaparsan kurtulursun, yoksa hâlin perişan olur. Bu işten kurtulmanın yolu, kızı öldürüp, gizlice gömmendir. Ana-babası kızı almağa geldiklerinde, hastalıktan öldüğünü ve defnedildiğini söylersin. Zaten senden böyle bir kötü iş beklemedikleri için sana inanırlar. Dürüstlüğün, dindarlığın herkesçe malumdur. Bunun için hâdiseyi araştırma isteğinde bulunmazlar!.." Şeytanın verdiği bu telkinler, Âbid'in aklına yattı. Başka türlü bu sıkıntıdan kurtulamam diye düşündü. Hemen şeytanın bu fikrini tatbike başladı. İşlediği çirkin suçu yok etmek maksadıyla, kızın üzerine atıldı. O'nu boğarak öldürdü. Sonra da gece kimse görmeden evinin bahçesine gömdü. Yalanın sonu yok Bir müddet sonra, kızın anası ile babası kızlarını almaya geldiler. Âbid onlara; "Başınız sağ olsun. Kızınız hastalıktan kurtulamayıp vefât etti. Cenazesi, bekletilmesi uygun olmadığı için hemen kaldırıldı. Size sabır tavsiye ederim, ölen ile ölünmez" diyerek onları teselli etti. Kızın ana-babası, Âbid'den hiçbir kötülük beklemedikleri için, çok üzülmekle beraber, bir şey söylemeden perişan hâlde oradan ayrıldılar. Âbid onların gitmelerinden sonra rahat bir nefes aldı. Aklınca tehlikeyi atlatmış, halka rezil-rüsva olmaktan kurtulmuştu. Şeytan bu defa da, üzüntü içinde olan kızın ana-babasına vesvese vermeğe başladı. "Kızınızın başına ya kötü bir iş geldiyse, siz araştırmadan Âbid'in sözüne inanıp döndünüz. O da bir insan, yanlış iş yapabilir. Nefsine uyabilir. İşin mahiyetini öğrenmekle bir zararınız olmaz. Yâ başına bir iş gelmişse, suçlu cezasını çekmelidir." Bu telkin devamlı zihinlerini meşgul etmeye başladı. Nihayet dayanamayıp, Âbid'i şikayet ettiler. Yapılan tahkikatta, cinayet olduğu ortaya çıktı. Âbid suçunu itiraf etti. Kızın cesedi gömülen yerden çıkartılarak muâyene ettirildi. Boğularak öldürüldüğü tespit edildi. Yapılan muhakeme sonunda Âbid idâma mahkum edildi. Âbid, sakin bir şekilde cezasının infaz edileceği günü beklemeğe başladı. Şeytan yine devreye girdi. Çünkü onun esas maksadı, günâh işletmek değil, îmânsız ölmesini sağlamaktı. Zaten şeytanların bütün maksatları bu hedefe yöneliktir. Hemen Âbid'in yanına varıp; "Senin bu hâllere düşmene ben sebep oldum. Sana çeşitli vesveseler vererek perişan ettim. Şimdi bu hâlini görünce çok üzüldüm. Yaptıklarıma pişman oldum. Ne yapıp yapıp seni kurtarmak istiyorum. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Ben bu defa da onlara, kızın başkaları tarafından öldürülebileceği hususunda vesvese veririm. Çeşitli, aldatmaca delillerle bunu ispat ederim. Böylece seni idâmdan kurtarmış olurum. Ancak bunları yapabilmem için senden bir isteğim var?" Âbid sordu: - Peki benden istediğin nedir? - Senden fazla bir şey istemiyorum. Bana secde edersen, bu iş hâllolmuş olur. Bu kadarcık bir iş sebebiyle seni ölümden kurtaracağım. Artık tamamen şeytanın kontrolüne giren Âbid, onun bu teklifini de yerine getirdi. Böylece şeytan maksadına kavuşmuş oldu. Cenâb-ı Hakkın la'netlediği şeytana secde etti. Âlimin âbide üstünlüğü Âbid'in karşısına geçen şeytan, zafer kazanmış bir komutan edasıyla ona seslendi: - Şimdi ben senden uzağım. Beraberliğimiz buraya kadardı. Artık ben maksadıma ulaştım. Senin dünyanı ve âhiretini perişan ettim. Bana tâbi olanların akıbeti budur. Âbid asıldıktan sonra şeytan gidip, İblis'e müjdesini verdi. İblis ona; - Seni tebrik ederim. Sen artık benim güvendiğim, elemanımsın. Bütün önemli işlere seni göndereceğim, dedi. Genç Âbid, âlim biri olsaydı veya bir âlime tabi olsaydı, ona danışarak iş yapsaydı başına bu işler gelmezdi. Bunun için Peygamber Efendimiz, âlimin önemini pek çok hadis-i şeriflerinde bildirmişlerdir: "Âlimin âbide üstünlüğü, dolunayın, yıldızlara olan parlaklığı gibidir." "Âlim, âbidden yetmiş derece üstündür. Bid'at, bir kötülük ortaya çıkınca âlim, halkı ikaz eder. Âbid bid'atten habersiz, ibadetle meşgul olur. Bu bakımdan da âlim, âbidden kıymetlidir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.