Dini tam olarak yaşayabilmek için, dinin emir ve yasaklarını çok iyi bilmek lazımdır. Bunun için dinimiz ilme ve âlime çok önem vermiştir. Hadis-i şerifte, "Şeytana karşı bir fakih, bin abidden (çok ibadet yapandan) daha kuvvetlidir" buyuruldu. Çünkü fakih, dinini bilen kimsedir, âlimdir. Bilen kimsenin kaldırılması, yoldan çıkartılması çok zordur. Peygamber efendimiz, "Âlimin âlim olmayana üstünlüğü, peygamberin ümmetine üstünlüğü gibidir" buyurmuştur. Dinin emir ve yasaklarını ve bunların önemini bilen kimse, şartlar ne olursa olsun, dine aykırı iş yapmaz. Bilmeyen, kötü kimselerin, şeytanın maskarası olur. Bunun geçmişte örnekleri çoktur: Eski kavimlerde vaktinin çoğunu ibâdet ile geçiren, "Âbid Bersîsâ" isminde genç biri vardı. Bu kimsenin duâsı makbûl idi. Ne için duâ etse kabûl edilirdi. Bunun için her sıkıntısı olan ona gider, duâ isterdi. Hasta olan kimselere de duâ ediyor, duâsı sebebiyle hastalar şifâ buluyordu. En tehlikeli tuzak! Şeytanların başı İblis, bu âbidi yoldan çıkarmayı düşündü. Fakat ne kadar uğraştıysa buna muvaffak olamadı. Bu işi neticelendirmek için bütün kurmaylarını toplantıya çağırdı. Onlara dedi ki: -Şu Âbid Bersîsâ, nice zamandır bize meydan okuyor. Onu bir türlü yoldan çıkartamadık, acze düştük. Bu işi hanginiz başarabilir. İblisin önde gelen adamlarından birisi söz isteyerek dedi ki: -Ben bu işi üzerime alıyorum. Artık bu işi hâllolmuş bilin. Kısa zamanda sizi memnun edecek, neticeyi takdim edeceğim. Âbid'i yoldan çıkarmayı üzerine alan şeytan, toplantıdan çıkar çıkmaz bir eve gitti. Gittiği evin sahibi, hâli vakti yerinde zengin bir kimseydi. Güzel de bir kızı vardı. Şeytan, işe önce bu kızdan başladı. Çeşitli evhamlar, vesveseler vererek kendisini hasta olduğuna inandırdı. Kızı hastalık hastası yaptı. Kızlarının hasta olduğunu gören ana-babası onu tedâvi ettirmek istediler. Bu tedâvinin yapılması için de hatırlarına, meşhur Âbid Bersîsâ geldi. Kızlarını alıp, doğruca Âbid'in evine vardılar. Âbid kızın şifâ bulması için duâ etti. Kız rahatladı, hiçbir hastalık alâmeti kalmadı. Neşe içinde evlerine geri döndüler. Şeytan bir zaman sonra, tekrar kızın yanına varıp, ona yine hasta olduğuna dair vesveseler vermeğe başladı. Kız eski hâline döndü. Ana-babası kızlarını tekrar alıp, Âbid'e gittiler. Şeytan yolda giderken, bunlara "Eğer kızınızı birkaç gün Âbid'in yanında bırakırsanız hastalığı tamamen geçer. Aksi takdirde, sık sık getirip götürmeniz gerekir" diye vesvese verdi. Neticede, kızlarını orada bırakmaya karar verdiler. Fakat Âbid bunu kabûl etmedi. Çünkü, Âbid evinde yalnız kalıyordu. Gündüzleri oruç, geceleri de namaz kılarak geçiriyordu. Dünya ile ilgisi kalmamıştı. Bunun için kızı kabûl etmek istemedi. Fakat, ana-babası çok ısrar ettiler: "Kızımızın sana bir zararı olmaz. İbâdetlerine engel teşkil etmez. Sen zaman zaman okur, ona duâ edersiniz. Biz senin ve onun bütün masraflarını karşıladığımız gibi, ayrılırken de fazlasıyla dünyalık bırakacağız" dediler. Genç Âbid, âlim olmadığı için iki gencin, ateş barut misali bir arada kalmalarının başına ne belalar açacağını düşenemedi. Çok ısrar ettikleri için, iyi niyetle kızı evde bıraktı. Halbuki iyi niyetle de olsa haram işlenemezdi. Kız az zaman sonra şeytanın da tahrikiyle, Âbid'in dikkatini çekecek şeyler yapmağa başladı. Önceleri Âbid buna aldırış etmedi. Fakat şeytan kızı rahat bırakmıyordu, devamlı Âbid'e karşı tahrik ettiriyordu. Önceleri kızın güzelliğini pek fark etmeyen Âbid, kızın eşsiz güzelliğini görünce, o da nefsine mağlup oldu. Avucunun içine aldı Bu defa da Âbid'e vesvese vermeğe başlayan şeytan: "Senin çok sevapların var. Cenâb-ı Hak affedicidir, günâh ne kadar büyük olursa olsun, affeder, kızla beraber olduktan sonra tövbe edersin. Bir defacık işlenen günâhtan ne çıkar" şeklinde telkinde bulunuyordu. Âbid, nefsiyle ve şeytanla epey bir mücadele ettikten sonra, teslim bayrağını çekti sonunda, kızın arzusunu yerine getirdi. Daha sonra kendine geldiğinde, yaptığı işten utanmaya pişmanlık duymaya başladı. Rûhî bunalıma düştü. Tuttuğu oruçları, sabaha kadar kıldığı namazları bırakmış şimdi ne yapacağım, endişesine düşmüştü. Âbid'in bu durumu şeytan için kaçırılmayacak bir fırsattı. Zaten bu hâle düşmesini dört gözle bekliyordu. Hemen ona akıl hocalığı yapmaya başladı. (Devamı yarın)