Zamanımızda, çok kimsenin eline yeteri kadar para geçmesine rağmen sıkıntı çekiliyor. Çünkü bereket yok. Bereket kalmadı. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyet edilmezse, namaz kılınmazsa birçok bela, musibet gelir insanın başına. Dinimizde, namazın ayrı bir yeri vardır. Müslüman, namazını her halükârda kılmalıdır. Hatta, geciktirmeden vakti girince hemen namazını kılmalıdır. Çocuklarımıza, zaruri ihtiyaçları olan yemek yemesini, su içmesini öğrettiğimiz gibi zamanı gelince namazlarını vaktinde kılmalarını öğretmeliyiz, emretmeliyiz. Namaz kılınmazsa birçok sıkıntı gelir insanın başına. Bunlardan dördü şunlardır: 1- Rızıklar daralır: İşte hepimiz görüyoruz. Herkes geçim sıkıntısında. Eskiden evde bir kişi çalışır, rahat geçinilirdi. Şimdi, icabında 2-3 kişi çalışıyor fakat yine de sakıntıdan kurtulmak mümkün olmuyor. 2- Hastalıklar artar: Bugün hemen hemen her evde hasta var. Her ev ilaç deposu. Kiminin midesi, kiminin kalbi. Neticede herkes hasta. Bütün hastahaneler tıklım tıklım dolu. 3- Emniyet olmaz: Cinayetler, adam öldürmeler çoğalır. Hırsızlık, dolandırıcılık her tarafı sarar. Kimsenin kimseye itimadı kalmaz. Kardeş kardeşten şüphelenir hale gelir. İtimad, güven kalmaz. Herkes malının ve canının derdine düşer. 4- Merhamet kalkar: Patron işçisine, işçi patronuna şefkatli olmaz. İşçisi, perişan haldeyken, patronu, su gibi para harcar. Tok, açın halinden anlamaz. İşçi patronuna düşman olur. Hal böyle olunca, işyerlerinde, evlerde huzur kalmaz. Hanım kocasını, çocuklar anne ve babalarını dinlemez. Komşular birbirini sevmez. Merhamet olmadığı için, insan komşusuna her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmez. Herkes kendi rahatını düşünür. Ben rahat olayım da, isterse herkes sıkıntıda olsun, zihniyeti hakim olur. Halbuki, dinimize göre, Müslümanlar, bir vücudun organları gibidir. Birine bir zarar gelirse, bundan hepsi etkilenir. Hakiki Müslüman, bir Müslüman kardeşinin ayağına diken batsa, kendi ayağına batmış gibi o dikeni içinde hisseder. Bunlar, hep din bağı ile, merhamet ile olan şeylerdir. Bunlar kalkınca merhamet kalmaz. Eğer Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyet edilir, namazlar muntazam ve vaktinde kılınırsa, bunların tersi olur. Herkes birbirini sever. Müslümanların birbirlerini sevmesi, nefislerimizi sevmememize bağlıdır. Çünkü nefsimiz, Allahü teâlânın düşmanıdır. Nefsini seven, arkadaşını, büyükleri, Peygamber efendimizi ve Allahü teâlâyı sevemez. Çünkü bir kalpte iki sevgi bulunmaz. Bir zât, Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme gelerek, - Kazancım bol olmasına rağmen geçim sıkıntısı çekiyorum, bundan nasıl kurtulabilirim? diye sorunca, Peygamber efendimiz de - Evinizde namaz kılmayan var mı? diye sordu. - Hayır efendim, evde hepimiz namazımızı kılıyoruz. Namaz kılmayan yok. - Komşularınızda, hatta mahallenizde namaz kılmayan var mı? - Efendim, komşularımızda ve mahallemizde de namaz kılmayan yok. - Bir araştırın, mahallenizden namaz kılmayan birisi geçmiş mi? - Efendim araştırdık, mahallemizden namaz kılmayan hiç kimse geçmemiş. - Bu bereketsizlik namaz kılmamaktandır, buyurarak araştırılmasını işaret buyurdu. O zât tekrar araştırıp Resûlullahın huzuruna geldi: - Yâ Resûlallah, iyice araştırdım, namaz kılmayan birinin cenazesi geçerken tabutu bizim evin duvarını çizmiş deyince, Peygamber efendimiz: - İşte evinizdeki bereketsizlik bundandır. O duvarı hemen yıkın, yeniden yapın! buyurdu. Müslümanın, meşgalesi, asıl maksadını unutturmamalıdır. Müslümanın maksadı, malıyla, mülküyle hep dine, topluma hizmet olmalıdır. Böyle olmazsa, Müslüman namazını muntazam kılmazsa, dinin emirlerine uymazsa dünyada da ahirette de işi çok zordur.