Genel olarak iktisat şöyle tarif edilir: Sınırsız ihtiyaçları, sınırlı kaynaklarla karşılama ilmi. Bu, daha çok Batı'nın, kapitalist düşüncenin, ye iç eğlen anlayışına uygun bir tarif. Çünkü bizim kültürümüzde, inancımızda ihtiyaçlar sınırsız değildir. Fıkıh kitaplarında, ilmihal kitaplarında insanın aslî ihtiyaçları belirtilmiştir. Yani insanın ihtiyaçları sınırlıdır. Peki, Batı'nın tarifinde geçen sınırsız ihtiyaç nedir? Burada bildirilen ihtiyaç, nefsin arzularıdır. Çünkü, insan nefsi doymak bilmez, sınır tanımaz. Batılılar, hayatlarını nefsin arzuları üzerine bina ettiklerinden onlara göre ihtiyaçlar sınırsızdır. Dinimizde, yerli yersiz hatıra gelen her şeye sahip olmak değil, sadelik yani luzumlu olan şeylere sahip olmak esastır. Hersekli Arif Beyin dediği gibi, "Mir'âtın i'tibârı belî sâdeliktedir!" Aynanın, itibarı, güzelliği sade olmasından, süslü desenli olmamasındandır. Çünkü sade olan aynanın görüntüsü net olur, insanı olduğu gibi gösterir; olduğundan farklı göstermez. İnsanın güzelliği, itibarı da sadeliktedir. Aşırılıklardan kaçıp asli ihtiyaçları ile yetinmesindedir. İnsanın bir evi, bir arabası, hayatiyetini devam ettirecek kadar yemesi içmesi yani nafakası asli ihtiyacıdır. Aramızdaki fark Nefsin arzuları sonsuz olduğu için bunlarla yetinmez, yazlık kışlık ev ister, villa ister köşk ister. Normal bir araba ile yetinmez, spor araba ister, cip ister, yat ister ister de ister. Yeme içmede de böyle. Bedenin ihtiyaçlarını karşılayacak gıda maddeleri ile iktifa etmez. Bedeni için zararlı olan, içki, uyuşturucu gibi zararlı şeyler de ister. Yine dinimize göre, evlilik bedenî ve ruhî bir ihtiyaçtır. Dinimiz, bu ihtiyacın karşılanması için, belli sınırlar dahilinde evliliğe müsaade eder. Fakat nefs bununla yetinmez. İnsanı, her akşam başka biri ile yatıp kalkmaya, cinsel sapıklıklara sürükler. İşte Batı ile aramızdaki fark burada. Onlar, nefsin arzularını ihtiyaç olarak görüp bütün gayretleri ile önünü açtıkları, bütün imkânlarını nefsin arzularını tatmin için kullandıklarından, her türlü insanlık dışı sapıklık kabul görmüştür. Âdeta nefs bütün insanları esir almış durumdadır. Nefsin esiri olmayı huzurlu olmanın kaynağı kabul etmişlerdir. Halbuki, nefs hayvan gibidir. Sen onu güdersen götürür seni sonsuz ahiret huzuruna. O seni güderse götürür seni kendi ahırına. Hadis-i şerifte, "İnsanoğlunun iki dere dolusu altını olsa, üçüncüsünü isterdi. Onun gözünü ancak bir avuç toprak doyurur" buyuruldu. Nefsin arzuları, ihtiyaçları bitmez. Bitmediği gibi, asli ihtiyacın dışındaki her şey insana yüktür, sıkıntıdır; zararı faydasından çok daha fazladır. Nefsin her ihtiyacını karşılamakla rahata huzura kavuşulsaydı, meşhur zenginler rahat ve huzur içinde olurlardı. Halbuki toplumun en huzursuz insanları bunlar. Bunun için İslam büyükleri, "O lazım bu lazım. İnsana her şey lazım. Rahat etmek için ise, 'Bu bana lazım değil' demek lazım" demişlerdir. Nefs öyle bir şeydir ki, mümkün değil ya, faraza bütün maddi ihtiyaçları karşılandı kabul edelim bununla da yetinmez. Kendisinin tek söz sahibi olmasını ister. Herkesin kendi emrinde olmasını ister. Bu da yetmez, herkesin kendine tapınmasını ister. Allah'a ortak olmak ister. Daha da ileri giderek bizzat ilah olmak ister. Hadis-i kudside, Allahü teâlâ, "Nefsine düşmanlık et, çünkü nefsin, benim düşmanımdır" buyuruyor. Demek ki nefsin her isteğine boyun eğmek, Allahü teâlânın bu düşmanına yardım etmek olur. Dinin bütün emir ve yasakları nefsi ezmek, taşkınca isteklerini önlemek içindir. Dine uyuldukça nefsin istekleri azalır. Nefs, temizlenmedikçe, terbiye edilmedikçe üstünlük sevdasından vazgeçmez. Ahmaklığın alameti Her işte, nefsin arzularına uymak, nefse tapınmak olur. Nefsin her arzusuna uyan, harama, küfre düşer. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Akıllılık alameti, nefse hakim olmak ve öldükten sonra gerekenleri hazırlamaktır. Ahmaklık alameti, nefse uyup, Allah'tan af ve merhamet beklemektir." Allahü teâlânın merhameti sonsuz olduğundan, nefsin arzularına uymayı sınırlayan, hem de nefsi temizleyip emmarelikten yani aşırı, taşkın olmaktan kurtaran emirler ve yasaklar gönderdi. Bir insan, işlerini yaparken, İslam dinine uyarsa, nefsi emmarelikten kurtulup mutmainne olur. Bu zaman şehveti ve gadabı faydalı olarak çalıştırır. Bu bakımdan nefse uymak, tatlı gelir. Dine uymak ise, bu arzuları frenlediği için acı, zor gelir. Akl-ı selim sahibi olan, nefsine uymaz. İslam dinine uyar. Aklı dinlemeyen kimse ise, nefsine uyar. İslamiyet, nefsin arzularının tamamen yok edilmesini değil, dine uygun kullanılmasını emreder. Süvarinin atını ve avcının köpeğini yok etmesi değil, bunları terbiye ederek, kendilerinden faydalanması gerektiği gibidir. Nefsin arzuları, avcının köpeği ve süvarinin atı gibidir. Bu ikisi olmadıkça, ahiret nimetleri avlanamaz. Fakat, bunlardan faydalanmak için, terbiye ederek, dine uygun kullanılmaları gerekir. Nefsin her arzusunu ihtiyaç kabul etmemek gerekir.