Dün, Diyanet İşleri Başkanı ve Diyanet İşleri Yüksek Kurulu'nun; kadınların örtünmesi Cenab-ı Hakkın kesin emridir, böyle önemli ve hassas konunun tartışılmasının uygun olmayacağına dair görüşlerine yer vermiştim. Bugün de, dinimizin bu emrinin şekli ve önemi üzerinde durmak istiyorum: Dinimiz örtünmeyi emretmiş fakat şekil üzerinde durmamış, kadının belli bir örtü ile kapanmasını emretmemiştir. Kadının örtünmesinde iki şart vardır: Birincisi, örtünmesi gereken yerlerin örtülmesi. İkincisi, örtünürken uzuvların görünmemesi ve belli olmamasıdır. Bu iki şart yerine geliyorsa kadın istediği şekilde giyinebilir. Örtünme şekilleri örf âdete göre, yaşayışa, iklimlere göre farklı farklı olabilir. Bunlar duruma göre, manto, eşarp, başörtüsü, şalvar, çarşaf vb. şeyler olabilir. İlla şu şekilde giyineceksin demek, Müslümanı sıkıntıya sokmak olur. Dinin emrini değiştirmek, sınırlamak olur. Hadîs-i şerîfte, "Haramdan cilbab giyen erkeğin namazı kabûl olmaz" buyurulmuştur. Başka bir hadîs-i şerîfte de, "Haya cilbabını çıkaran kimseyi söylemek gıybet olmaz" buyurulmuştur. Cilbab, eskiden erkeklerin de, kadınların da giydikleri bir elbise, bir gömlektir. Örtünmenin şeklini bu şekilde özetledikten sonra, örtünmenin önemi ve sosyal faydası ile ilgilili olarak, Cumhuriyetin kurulmasında emeği geçen o günün önemli aydınlarından ve yazarlarından olan Yakub Kadri Karaosmanoğlu'nun bir makalesine yer vermek istiyorum: "Bu çirkin asrın ve çirkin muhitin yegâne süsü, yegâne güzelliği sizin başörtünüzdür. Niçin ondan müştekî gibisiniz? O mazrufa bu zarftan muvafık ne olabilir? Sizi böyle gördükçe bir kadının başka türlü nasıl giyinebileceğini düşünüyorum ve örtüsüz bir kadın tahayyül edemiyorum. Yazık değil mi ki o saçlara güneş vursun, o yüzü havalar, tozlar hırpalasın. Yazık değil mi ki -mazallah- o gözlerin harimine kolayca, lâubali bir yabancı gözün kıvılcımı sıçrasın. Niçin başka cinsten kadınlara bakıp da başınızda garip mütalâalara meydan açıyorsunuz? Onlardan size ne? Siz başlı başınıza bir âlemsiniz. Ben o âleme girdiğim dakikadan itibaren, hariçte başka mevcudiyet var mı, yok mu unuttum bile. Siz niçin kendinizde herkesi unutmuyorsunuz? Söze başlarken demiştim ki, bu çirkin asrın, bu çirkin muhitin yegâne güzelliği sizin örtülerinizdir. Memnun ve müsterih yaşamak için bu kanaat size kifayet etmez mi? Halbuki benim ruhumu sadece bu kanaat dolduruyor. Örtüleriniz bana muhabbet öğretiyor; hayata muhabbeti, aşka muhabbeti, memlekete muhabbeti öğretiyor; bahusus memlekete muhabbeti. Zira sizin örtüleriniz, bu süsleriniz değil midir ki, minarelerden ve o al râyetten (bayraktan) sonra bu serseri ruha biraz âşina ve bir emin mersa (liman) saadeti veriyor. Sakın onları çıkarmayınız, sakın onları atmayınız. Bu çirkin muhitin ortasında asalet ve zarafete yegâne dâl (işaret) olarak bunlar, sade bunlar kaldı. İnsanlar senelerden beri, insanlığı terzil (rezil etmek) için ve cemiyetlere manzaraların en fenasını vermek için, sevimsiz bir cinnetle her şeyi devirdiler. Bu güruha peyrev olmak (peşinden gitmek) size yakışır mı? Ben sizi zamanların ve insanların fevkinde, onların haricinde biliyorum. Siz mestur ruhlardan değil misiniz? Yaratıcımız sizi bu sıfatla sair mahlûkat arasında mümtaz kılmamış mıydı? O, Kitab'ında sizin isminizi zikretmedi mi?" (Yakub Kadri, Kadınlık ve Kadınlarımız s. 39-41) ------------------------------------------- Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29