Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam, giymesi câiz olanlardan her bulduğunu giyerdi. Kalın kumaştan ihram şeklinde dikilmemiş şeylerle örtünür, gömlek ve cübbe de giyerdi. Bunlar pamuktan, yünden veya kıldan dokunmuştu. Ekseriya beyaz, bazen yeşil giyerdi. Dikilmiş elbise giydiği de olurdu. Cum'a ve bayramlarda ve yabancı elçiler geldiğinde ve cenk zamanlarında kıymetli gömlekler, cübbeler giyerdi. Elbiselerinin renkleri ekseriyâ beyaz olurdu. Yeşil, kırmızı ve siyah olduğu da olurdu. Kollarını bileklerine kadar, mübârek ayaklarını baldırın yarısına kadar örterdi. Resûlullah, kamîs, yani gömlek giymeği severdi. Gömleğinin kolları, bileklerine kadar uzundu. Gömleğinin kollarında ve yakasında düğme yoktu. Ayakkabısı deriden olup, bir tasması ve iki kıbâlı vardı. Kıbâl, bir ucu tasmaya, diğer ucu, ön uca dikilmiş kayıştır. İki parmak arasından geçmektedir. Elbise ve ayakkabı giymekte âdete uyulur. Âdetten ayrılmak, şöhrete sebeb olur. Şöhretten kaçınmak lâzımdır. Mekke'ye girdiği zamanda, mübârek başında siyah sarık sarılı idi. Resulullah Efendimiz, her gece mübârek gözlerine üç kerre sürme çekerdi. Evinde ayna, tarak, sürme kabı, misvak, makas, iğne, iplik eksik olmazdı. Yolculukta bunları beraber götürürdü. Her işinde sağdan başlamayı, sağ eliyle yapmayı severdi. Yalnız, sol eliyle tahâretlenirdi. Mümkün olduğu kadar, her işini tek sayıda yapardı.Yatsıdan sonra, gece yarısına kadar uyuyup, sonra sabah namazına kadar ibâdet yapardı. Sağ yanına yatar, sağ elini yanağı altına kor, bazı sûreler okuyup uyurdu. Tefe'ül ederdi. Yani, ilk gördüğü, birden bire gördüğü şeyleri hayra yorardı. Hiçbir şeyi uğursuz saymazdı.Üzüntülü zamanlarında sakalını tutar, düşünürdü. Üzüldüğü zaman, hemen namaza başlardı. Namazın lezzeti, safâsı ile gammı giderdi. Gıybet edenin, yani başkasını çekiştirenin sözünü aslâ dinlemezdi. Yürürken, yan tarafa ve arkasına bakmak îcâb etse, bütün bedeni ile dönüp bakardı. Yalnız başını çevirerek bakmazdı. Muhammed aleyhisselam, dünyaya, dünya rahatlıklarına önem vermezdi. Mesela, yatağı, içi hurma iplikleri ile dolu, dabağlanmış deriden idi. İçi yünle dolmuş bir yatak getirdiklerinde, kabul etmedi ve "Yâ Âişe! Allaha yemîn ederim ki, eğer istesem, Allahü teâlâ her yerde altın ve gümüş yığınlarını yanımda bulundurur" dedi. Bazen hasır, tahta, döşek, yünden dokunmuş keçe veya kuru toprak üzerinde de yatardı.