Sonsuz nimetin bedeli

A -
A +

Âdem aley­his­se­lam­dan be­ri hak­kı, doğ­ru­yu ya­yan­lar hep akıl al­maz sı­kın­tı­la­ra dü­çar ol­muş, fa­kat çe­ki­len bu sı­kın­tı­lar on­la­rı bu hak yol­dan ayı­ra­ma­mış­tır. Hü­se­yin bin Sa­id haz­ret­le­ri bir na­si­ha­tin­de ta­le­be­le­ri­ne şöy­le bu­yur­muş: İs­la­mi­ye­te hiz­met yo­lun­da çok sı­kın­tı çek­ti­niz, çok çi­le çek­ti­niz, ha­ka­ret­le­re de uğ­ra­dı­nız, evi­niz­den, yur­du­nuz­dan ay­rı kal­dı­nız, ama unut­ma­yın ki, bu çek­ti­ği­miz sı­kın­tı­lar Es­hâb-ı ki­râ­mın çek­ti­ği sı­kın­tı­la­rın ya­nın­da der­ya­da dam­la bi­le ol­maz. Çün­kü on­lar yurt­la­rın­dan ko­vul­du­lar. İki de­fa Ha­be­şis­tan'a hic­ret et­ti­ler. Din­le­ri­ni ko­ru­mak için, can­la­rı­nı de­ğil. Ve­da­la­şan­la­rın ço­ğu bir da­ha ge­ri dön­me­di­ler. Ba­kın dün­ya­nın her ta­ra­fı­na, Tür­kis­tan'dan Af­ga­nis­tan'a ka­dar, Tu­nus'a, Ce­za­yir'e ka­dar, her yer­de Es­hâb-ı ki­râm var, Ana­do­lu'da, ne­re­de yok ki? Ne­dir bu? İlâ-yi ke­li­me­tul­lah için, evi­ni terk edip bir da­ha ge­ri dön­me­mek üze­re, Al­la­ha gi­den yol­da bu­luş­mak. Böy­le ol­mak­la be­ra­ber, Es­hâb-ı ki­râm, Ce­nâb-ı Pey­gam­be­re ge­lip; Yâ Re­sû­lal­lah, bu müş­rik­ler bi­ze çok iş­ken­ce ya­pı­yor­lar, çok sı­kın­tı çe­ki­yo­ruz. Bir bed­du­a et­se­niz de, bun­la­rı Al­lah kah­ret­sin, biz de bu sı­kın­tı­lar­dan kur­tu­la­lım, is­te­ğin­de bu­lun­du­lar. Haz­re­ti Pey­gam­ber bu­yur­du ki: Sa­kın hâ­li­niz­den şi­ka­yet et­me­yin. Siz­den ön­ce ge­len üm­met­ler­de, mü­min ol­du­ğu için bu si­zin çek­ti­ği­niz sı­kın­tı­lar­dan da­ha çok sı­kın­tı çe­ken var­dı. Sor­du­lar, yâ Re­sû­lal­lah bun­dan da­ha bü­yük ezi­yet, bun­dan da­ha bü­yük sı­kın­tı na­sıl olur? Bu­yur­du ki: Fi­ra­vun'un kı­zı­nın bir da­dı­sı var­dı. Bir gün kı­zın sa­çı­nı ta­rar­ken ta­rak düş­müş, ta­ra­ğı alır­ken Bis­mil­la­hir­rah­ma­nir­ra­him de­miş. Kız, ba­bam­dan baş­ka tan­rı var mı de­miş? El­bet­te var de­miş. Bu­nu du­yan Fi­ra­vun, da­dı­nın iki ço­cu­ğu­nu ge­tir­ti­yor; in­kâr et­mez­sen bun­lar öle­cek di­yor. O yi­ne de Al­lah bir, di­yor. Bi­rin­ci ço­cu­ğu­nu gö­zü­nün önün­de bo­ğaz­lı­yor. Son­ra beş ay­lık be­be­ğin ya­nı­na ge­li­yor. Ço­cuk da aç, me­me arı­yor, onun hâ­li­ni gö­rün­ce ey­vah di­yor an­ne­si. Ba­ri içim­den tas­dik ede­yim, di­lim­le in­kâr ede­yim, ne ya­pa­yım, de­di. Tam bu­nu ni­yet eder­ken, ço­cuk li­sa­na gel­di, sa­kın an­ne de­di, Cen­net­te köş­kü­nü gö­rü­yo­rum, ab­la­mın köş­kü­nü gö­rü­yo­rum, ken­di köş­kü­mü gö­rü­yo­rum, sa­kın pe­ki de­me. O da, Al­lah bir, Al­lah bir di­ye­rek şe­ha­det şer­be­ti­ni iç­ti... Tel: 0 212 - 454 38 21 www.mehmetoruc.com e-mail: mehmet.oruc@tg.com.tr

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.